Bir yerde etkinlik yapılacakmış. Etkinlik iptal edilmiş. Etkinlikte muhtemelen iptal edilebilecek her ey geri gönderilmiş. Ama pastalar… Onlar elde kalmış. Pasta geri gönderilmez. Pasta sakanamaz. Pasta bozulur. O zaman bu pastaların bozulmaması için ne yapmak lazım diye düşünülür ve pastaların bir hayır kurumuna hayır babında dağıtılmasına karar verilir. Ama hangi hayır kurumuna? Bunun için fotoğraf makinemizi sattığımız, haber kaynağı aradığımız, arkadaş aradığımız sosyal medyaya, özelikle de Twitter’a sormak en iyisi gibi gözükür.
Her şey 500Pasta etiketli girdiyle başlar. Ama sosyal medya serttir. Sosyal medya insanları toprak insanlarıdır, asabidir. Ne fırtınalar, ne depremler geçirmişlerdir. Yaşadıkları onları gülümsemez insanlar haline getirmiştir. İlk tepki Marie Antoinette’in ekmek bulamıyorsa pasta yesinler sözüne atıf olur. Sert mizaçlı sosyal medya insanları aynı zamanda sağlam birer analojisttir. Hemen kavramları birbirine bağlarlar.
Herkes kötü bir şey söyleme yarışına girer. Çünkü sosyal medyada sadece bir kez tökezleme hakkınız vardır. Arada sessizce pastaların bağışlanacağı yeri bulmak için çaba gösterenler de varsa da asabiyet diz boyudur. Küfür ve kıyamet zaman zaman boş vermemektedir. Herkes eleştirir.
Zenginlerin yiyemediği pastaları çocuklara dağıtma fikri çok da hoş gelmemiştir sosyal medyanın Robin Hood ruhlu insanlarına. Keşke bu iş sessizce yapılaydı der kurumsal sosyal sorumluluk sahibi twittercılar. Çünkü bizim ülkemizde bir elin verdiğini diğer el bilmez derler. Ama pastalar için ne bir isim vardır, ne bir reklam… Pastayı yapanın adı vardır, Mado pastaneleri olarak. Ama Mado Pazar akşamı çocuklara pasta yapmak ve adını sosyal medyaya duyurmak için böyle bir yol seçmiş midir? Yapmamıştır.
Sonunda pastaların çocuklara ulaştığı haberi gelir. Herkes biraz mutlu ama hala sert mizaçlıdır.
İyilik yap ve denize at. Sakın Tweet atma!