İletişimde ara katmanların sonu geliyor

internet gazeteİletişim… İster kişisel ister kurumsal olsun artık bir seçenek değil zorunluluk. Bir kurumun kendini doğru ifade etmesi için, olduğundan daha büyük göstermesi için hatta olduğundan küçük görünmesini engellemek için bir zorunluluk. Bir takım olmazsa olmazları var: Örneğin tutarlı olmalı. Herkese dokunmalı. Taktik ve stratejilerle bezeli olmalı. Ama en önemlisi hızlı olmalı…

Türkiye 1990’lı yılların ikinci yarısında iletişim firmalarını yakından tanımaya başladı. O yıllarda bir şirket yetkilisinden görüş alabilmek için sekreteriyle uzun süreli yarı romantik bir ilişki yaşamak durumunda kalıyor, gönderdiğiniz faksın geri dönüşünü camdan gözü yaşlı bekliyordunuz.

O yıllarda ülkemizde iletişim, belli gruplara kümelenmiş örgün medya ve çeşitlenememiş organlarıyla oldukça sığ vaziyetteydi. Sonrası rüzgar gibi geçti: İnternet geldi, siteler doğdu, televizyon ve gazete sayısı arttı, sosyal medya çığrından çıktı…

2000’li yıllar PR ajansı kavramının patlamasına sahne oldu. Kurum tarafında bilgi birikiminin az olması, iletişim bölümünün bağlı olabileceği bir departman sahibinin bile çıkmaması, şirketler için iletişim ajanslarını bir zaruret haline getirdi.

O yıllarda gazetecilerle birebir ilişkilerini kuvvetli tutan bu ajanslar, nereye kimin ne yazacağını bilen, iletişimi yönetmeye muktedir kuvvetli şahsiyetlerden oluşuyordu. Sayıları azdı. Hemen hepsinde bir banka, bir dev iletişim şirketi, bir büyük donanımcı, bir otomotiv şirketi bulunuyordu ve gerçekten de iyi kazanıyorlardı. Doğru iletişimcilerle donatılmış, doğru önerileri yapabilir konumdaydılar.

Sonra sayıları arttı. Hem de anlamsız arttı. Bunun üzerine büyük ajansların içinde katma değer yaratan isimlerin birçoğu, kendilerine bir ajans açma kararı aldı. Çoğu da başarılı oldu. Buna bir örnek, benim çalışma fırsatı bulduğum Bersay içinde aynı katta bulunduğum çalışanlardır… O kattan şu anda hatırlayabildiğim 6-7 büyük firma çıktı. Bu vesileyle Levent, Ozan, Ufuk, Aydın, Ertan, Yavuzcan, Funda, Kerem ve diğerlerine selamlar gönderelim.

Ancak sorun tüm ajansları doyurabilecek, etkin çalışmalarını sağlayacak yetişmiş ya da yetiştirilebilecek eleman sayısının azlığında çıktı. Çünkü iletişim bir uzmanlık işidir. Belli sektörlerde yoğunlaşır, her gazeteyi okur ve rakipleri günlük tuvalet ihtiyaçlarına kadar takip edersiniz ki elde ettiğiniz verilerden birer strateji çıkarıp şirketlere onların düşünme fırsatı bulamayacağı, uzmanlıklarının yetmeyeceği verileri sağlayabilin. Bunun yanında ciddi bir el işi de vardır: Günlük basın takibi, bunların raporlanması, gelen soruların derlenmesi, bunlara şirketlerin verdiği cevapların elden geçirilmesi, toplantı notları tutulması ve bunların sıraya dizilmesi…

Bu koşuşturmacayı sağlayabilmek için iletişimde bir nebze ileri gitmiş olan gazeteciler iletişim sektörünün PR tarafına çekildi. Gazetelerdeki haberci kalitesi bu yüzden örselenirken, gazetecilerin “eskiden beni dikkatle dinliyorlardı neden şimdi dediklerim dikkate alınmıyor” konulu serzenişleri de şirket içinde iç ve dış sorunlara yol açtı.

Ve sonra oyun bozan uygulamalar piyasaya çıktı…