Yılın son haftasında MOBİLSİAD yetkilileri ile bir araya gelme çağrısını uçarak değerlerdirdim. Çünkü ilginç bir dernek, mobil dünyanın aslında en önemli aktörleri olan, gerçek katma değer yaratan şirketleri tarafından vücut bulmuş. Diğer derneklerin aksine kendi içlerinde yüzde yüz hemfikir olamayacaklarını da gayet iyi anlamışlar ve derneğin başına gerçekten de bu işin duayeni Prof. Dr. Kerem Alkin’i getirmişler. Attıkları her adım çok akıllıca. Zaman zaman bu dernekle didişsem de Türkiye’ye katacaklarına inancım çok yüksek… Sanırım bu paragrafın açıklayıcı cümlesi ayı sevdiği yavrusunu döver…
MOBİLSİAD ile farklı konuları buradan paylaşacağım ama buranın bence ilk ve en önemli konusu mobil reklam. Yaptığımız toplantıda Kerem Alkin’in son saniyede işinin çıkması aslında benim işime geldi. Böylece sektörde yakından tanıdığım Tikle’nin Genel Müdürü Burak Kır ve Turatel’den Yılmaz Kurtay ile uzun bir sohbet imkanı buldum. Sektörün içinde farklı zaman ve şartlarda yollarımızın kesiştiği bu insanlarla dobra dobra konuştuk.
Mobil reklamcılık aslında ülkenin kanayan bir yarası. Böyle söyleyince eğitim sistemi, asgari ücret vs. gibi kavramlardan daha mı kötü sorusu akla gelebilir. Hayır ama bu işin odaklarının menfaat çatışmaları birçok sektöre göre çok daha yoğun. İşin bir tarafında ağzına götürdüğü aletten istemediği reklamların çıkmasına oldukça tepkili benim gibi insanlar var, diğer tarafında ise bu sektörden ekmek yemek isteyen ve reklamları olduğunca efektif şekilde dağıtmak isteyen firmalar. Aslında ne ben kesinlikle hiç reklam olmasın diyorum ne de onlar her yer reklam olsun diyorlar. Zira arada reklam verip işini büyütmek ve satış yapmak isteyen firmalar var. Ve bu firmalar forumu olan teenage internet siteleriyle hala kendini Abdurrahman Çelebi sanan “büyük” gazetelerin pahalı reklam tarifeleri arasına sıkışmış durumdalar.
MOBİLSİAD ve dolayısıyla bu alanda iş yapan şirketler şunları isiyor:
- Kullanıcılara birer reklam gönderilsin istemeyen istemediğini belirtsin
- Yurt dışı Google ve Facebook gibi şirketlerle rekabet edebilecekleri şartlar oluşsun
- Kullanıcılara her hafta “hala bu reklamları almak istiyor musun” sorusunu sorma garabeti ortadan kalksın
- Sektörü büyütecek kolaylıklar konusunda temsilcilerin sözüne daha çok kulak verilsin
Ben bu konuda şunları istiyorum:
- Ben tamam deyip isteyene kadar bana reklam gönderilmesin
- Benim isteğim dışında bana reklam gönderenler olursa çok ağır cezalar alsın
- Benim isteğim dışında bana reklamını yapan şirket çok daha ağır ceza alsın
- Vatandaşın kolayca şikayet edebileceği mekanizmalar kurulsun, bu mekanizlamalar “ben bankalardan gelen reklamlara bakmıyorum, ben elektronik postalarla ilgilenmiyorum” gibi ring dışına kaçacak bahaneler üretemesin
- Benim yurt içi veya dışı internetten gördüğüm, aldığım ya da tıkladığım şeyler için bana aptalca yeni vergiler çıkarılmasın
Bunların birçok ortak noktaları var. Mesela MOBİLSİAD da aynı benim gibi çirkin reklam yapan şirketlerin cezalandırılmasını canı gönülden istiyor. Hatta bu cezalandırılmanın ağırlığı konusunda benden daha sertler. Çünkü benim cep telefonum kirleniyor onlarınsa dükkanlarına zeval geliyor. Diğer taraftan OPT-in olarak tanımlanan onaylı reklam gönderilmesinde çok iyi anlaşamıyoruz. Zira şirketler “sana reklam vereyim mi” sorusunun kesinlikle negatif cevaplanacağını düşünüyorlar. Bu konuda onlar ne diyorsa doğrudur çünkü bu sektörün içindeler. Ama ben de haklıyım. Gecenin bir yarısı ata binme meraklısı bina satıcıları ve sadece müşteri şikayeti için telefonumu verdiğim MediaMarkt’tan “ay ama biz çok güzeliiiiz” SMS’i almak beni gerçek anlamda hasta ediyor. Bir kere atsınlar ne olacak sorusunun cevabı bende çok basit: Filmlerden, romanlardan ve hatta yaşadığımız ilişkilerden biliyoruz ki bir kereden bir şey olur! Herkes bir kere denerse mesaj kutularımız Yüksek Kaldırım sokaklarına döner.
Diğer taraftan bu konuda adım atması gereken ama bir türlü bu adımları atmayan şirketlere de kızgınım. Turkcell, Vodafone, Avea ve Türk Telekom; gerçek anlamda reklam almak isteyen müşyteri kitlesi yaratabilirler. Ellerindeki izinli veri tabanına da inanmıyorum. Çünkü bu veri tabanlarının neredeyse günlük bazda güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şirketlerin mobil ve sabit telefonlarda reklamcılığın ilerlemesi için yapması gereken yatırımı yapmıyorlar. Bu işi sokaktaki şirketlere bırakıyorlar. Kullanıcılara havuç verecekler, bu o süper pazarlama taktikleriyle yapacaklar ve onları ikna edecekler ki sonunda mobil reklamcılık ilerlesin… İlk taşı onlar atacak. Bu söylediğim tartışmaya açık değil.
Gelelim vergilere… Ben son kullanıcı olarak kimin ne kadar vergi verdiğiyle ilgilenmek istemiyorum. Ben gazeteci olarak herkesin eşit vergi vermesi gerektiğini söyleyebilirim. Ama devletim Google ve yabancı saz arkadaşlarından vergi alamayacaksa bunu benim vermemi isteyemez. Böyle saçmalık olmaz. Eğer ben iPhone üstünden bir ugulama alıyorsam burada benden istenen parayı veririm. Devlet sonrasında “benim vergisini alamadığım bir ürün almışsın bunu gördük parasını istemeye geldik” derse bildiğim tüm küfürleri eksiksiz kullanırım. Ama aynı şekilde biz Apple’dan vergi alamadık, Google vergi dairesine gitmedi o yüzden Appstore’ları kapatıyoruz diyen olursa yine ben ve benim gibi birçok küfürbaz insanın takdirlerine nail olur. Sadece bunu yapan devlet kurumları değil, bunu öneren şirket ve derneklerin de küfürsel söylemden payını alacağına eminim.
Son olarak MOBİLSİAD’ın da belirtiği gibi OPT-out yani reklam sisteminden çıkmak isteyenlere her allahın günü çıkmak istiyor musun sorusunun sorulması büyük saçmalık. Sadece insanlara nasıl çıkılacağını etkin bir biçimde öğretelim, çıkmak isteyince de yol gösterelim. Ama her hafta düzenli olarak çıkmak istiyor musun diye sorarak reklam pazarlaması yapılmaz.
Türkiye’de reklam konusunda konuşacak o kadar çok şey var ki ve insanlar farklı tuhaflıklar peşinden koşmalarına