Zifiri karanlığa ışık değil akıl lazım

Turkcell belki de şimdiye kadar yapılmış en ilginç basın toplantılarından birini gerçekleştirdi. Engellilerle ilgili mesaj vereceğini bilerek gittiğimiz basın toplantısında mesajların daha iyi anlaşılması için ne anlatacakları hakkında tek ipucu dahi sunmadan bizi zifiri karanlık bir salona aldılar. Burada yemek yiyeceğimizi söylediler bizlere.

Zifiri karanlık bir halk deyimi. Çok karanlık yerleri anlatmak için kullanılır. Ama hiç ışık olayan bir yer ne demek bunu görmeden, nasıl bir his uyandırdığını anlamanıza imkan yok. Tek bir ışık olmaması görme engellilerin dünyasını çok iyi anlatıyor. Çünkü “gözlerimi kapatayım görme engellileri anlayayım” yaklaşımı çok yanlış. Biraz sıkılınca gözlerinizi açıyorsunuz oluyor bitiyor. Ama sizden cep telefonu ve çakmaklarınızın, kısacası aydınlatacak tüm cihazlarınızın alındığı bir ortamda bir saatten uzun bir süre kalmak insana o çaresizliği çok iyi öğretiyor.

İnsan kafası çok ilginç çalışıyor: O karanlıkta kaldığınızda ve önünüzde yemek varken önce bildiğiniz göz gören ortam gibi davranmaya çalışıyor ve kırıp döküyorsunuz. Sonra bir çaresizlik kaplıyor içinizi. Ardından kafanızı çalıştırıp etrafınızdaki her şeyin yerini öğreniyor ve ona göre davranmaya başlıyorsunuz.

Tabağınızda bir yemeği bulmak, onu görmeden ne olduğunu anlamak, suyunuzun dökmeden yerini bulmak, suyu bardağa dökmeden koymak, kola ve su bardaklarının ayrımına varmak kesinlikle birer iş ve öğrenilmesi gereken şeyler. Ama birinci saatin sonunda kendinizi bu hayata adapte olmuş buluyor ilk başta elle yediğiniz yemeğin ikinci tabağını düzgün çatal bıçak kullanıp yemeğinizi keserek yemenin zaferini yaşıyorsunuz.

Bir noktada oyunu bozup bir yerlerden bir ışık kaynağı bulup birkaç saniyeliğine de olsa etrafı aydınlatmayı deli gibi istiyorsunuz. Ama bu oyunu bozmak olur. Aklınıza o anda görme engelli birinin bunu günün 24 saati, haftanın 7 günü ve yılın 12 ayı ne kadar istediği geçiyor.

Turkcell bir görme engellinin hayatının çok küçük bir bölümünün simülasyonunu bize gösterdikten sonra engelliler için yaptıklarını anlatmaya başladı. Yaptıklarını canlı tanıklıklarla, bunları yaşayanların birebir anlattıklarıyla verdi bizlere. Önce istihdam tarafını anlattılar. Toplumda topluma yük olmak değil topluma kazandırmayı amaçlayan bireyler, oturdukları yerde duygu sömürüsü yaparak değil çalışarak kazanmanın ışıltısını yaşıyorlardı. Karaman ve Van-Erciş çağrı merkezlerinde çalışanların yarısını engelliler oluşturuyordu. Telefonu açtığınızda bir sorununuzu dile getirmek istediğinizde karşınıza çıkan kişi engelli bir vatandaşımız olabilirdi.

Ardından teknolojik çözümler anlatılmaya başlandı: Kulanıcıların ihtiyaçlarına özel servisler engellilerin ihtiyaçlarına göre revize edilmişti. Örneğin görme engelliler faturalarını sesli olarak dinleme imkanına sahipti. İşitme engelliler için çağrı merkezlerinde işaret diliyle hizmet veriliyordu. Yine işitme engellilere ücretsiz olarak sunulan çalarken dinlet servisinde aranan kişinin işitme engelli olduğu, SMS ya da MMS ile aranmasının daha iyi olacağı belirtiliyordu. En önemlisi de günün haberlerinin sesli olarak görme engellilere sunulması olayıydı.

Beni etkileyenler kategorisine bir minik parantez açmakta fayda var: Beni en çok etkileyen şeylerden biri Milli Kütüphane’den kitaplar da sesli olarak görme engellilere sunulması. Ama bu kitaplar öyle kuru kuru değil, Turkcell içinden gönüllü 120 kişinin, belirli günlerde buraya gelerek taşıdıkları heyecanı kitaplara yansıtmsı ve seslendirmesiyle yapılıyor. Bence bir insanın diğeriyle paylaşabileceği en büyük heyecanlardan biri bu. Seslendirenlerin mutluluğu gölerinden okunuyor ve sevgileri seslerinden. O kişileri pamuklara sarmalayıp sarmak ve saklamak lazım.

Beni ikinci en çok etkileyen şey ise Turkcell’in ana mağazalarında verilmekte olan işaret dili hizmeti. Turkcell çalışanları birilerine faydalı olabilmek için belki de hayatının başka hiçbir alanında kullanmayacağı işaret dilini öğreniyor ve bunu o kadar büyük bir keyifle yapıyorlar ki onları seyrederken bile keyiften dört köşe oluyorsunuz.

Son olarak sosyal sorululuk projelerinden birini ündeme getirmekte fayda var. Görme engelliler paralimpik olipiyatlarında bisiklet yarışlarına Turkcell’in katkısıyla hazırlanıyor. Benim tabaktaki favayı yemeyi başaramadığım bir durumda onlar hayatlarını sürdürdükleri gibi bisiklet kullanıyor ve olimpiyatları hedefliyorlar. Bu insanlar özel muamele görmek istemiyor ama hayata tutunmak için gösterdikleri çaba her türlü özel ilgiyi hakediyor.

Yemek yerken net bir biçimde farkettim: Yerken o karanlıkta rezil olmamak için ya az da olsa ışık lazım ya da neyin nerede durduğunu anlayacak kadar akıl. Işık verecek teknoloji henüz mevcut değil. Ama akıllıca hareketlerle hayatlara artı değer katılıyor.