
İnsanlar tarih boyunca hemen tüm icatlarını daha iyi bir yaşam sürmek ve yaşam konforunu artırmak için yaptı. Tarihin hiçbir döneminde hiçbir kişi, icat edilen ateşin, tekerleğin, buhar gücünün ya da diş fırçasının kölesi haline dönüşmedi.
Ama zaman geçip icatlarının gücü akıl seviyesiyle yarışmaya başlayınca icat edenlerle edilenler arasında kölelik veya daha yumuşak söylemek gerekirse “sahiplik” sandalyesi yer değiştirmeye başladı.
Bizim entelektüel hazlar arayan beynimizin bir yanı, anlık mutluluk peşinde koşan ilkel yanına yüksek teknoloji sayesinde yenilmeye başladı, hatta bu savaşı büyük ölçüde kaybetti.
Nasıl mı? Haydi inceleyelim:
İşe öncelikle psikolojik esaret çerçevesinden bakalım…
İrademiz, beynimizin ilkel ve modern kısımları arasındaki bir dengedir. İlkel beynimiz anlık haz ve dopamin hormonu sayesinde ödül ararken, modern beynimiz prefrontal korteksi ile uzun vadeli hedefler için planlama ve öz kontrol sağlar. İşin çelişkisi şuradan doğuyor: Binlerce yılda geldiğimiz yüksek teknolojinin yarattığı modern bağımlılıklar, bu dengeyi beynin binlerce yıl öncesindeki ilkelliğinin lehine bozmak üzere tasarlandı.
- Dopamin Döngüsünün Kötüye Kullanımı: Her beğeni, yorum veya bildirim, beynin ödül merkezine küçük bir dopamin sinyali gönderir. Bu, anlık bir haz yaratır. Ancak bu haz geçicidir ve beyin aynı hazzı tekrar yaşamak için kaynağa geri dönmek ister. Sosyal medya platformları, bu döngüyü sonsuz bir pekiştirme mekanizmasına dönüştürür. Ne zaman bir ödülle karşılaşsa, ki bu ödül kimi zaman bir beğeni, kimi zaman bir kedinin saçma sapan videosu olabilir, kumar makinesi etkisi yaratır: Gelecek belirsizdir. O kolu tekrar çevirdiğinizde yeni ve güzel bir şey gelebilir beklentisi geri dönme arzusunu daha da kamçılar. İradeniz “telefona bakmasam iyi olur” derken, biyolojiniz “ya kaçırdığım bir ödül varsa?” diye alarm verir. Bu savaşın süresinin uzadığı durumlarda irade pek ender galip gelebilir. Zamanla biyolojinin sesi, iradenin sesini öyle ya da böyle bastırır.
- Kaçırma Korkusu (FOMO – Fear of Missing Out): Dijital platformlar, sürekli bir “gelişmeleri kaçırma korkusu” aşılar. Siz orada değilken önemli bir şeylerin olduğu hissi, iradenizin “ara ver” komutunu sabote eder. Bu, sürekli tetikte olma ve platforma geri dönme zorunluluğu yaratır.
Davranışsal esaret yönünden inceleyecek olursak:
Bireysel irade, alternatifler arasında özgürce seçim yapabilme yetisidir. Ancak “bağımlılık altyapısı”, bu alternatifleri ortadan kaldırır veya kullanışsız hale getirir. İradeniz başka bir şey seçmek istese bile, tasarım buna izin vermez. Ki bu da birebir teknolojiyle alakalıdır.
- “Dikkat Yakalama Tasarımları” (Attention Capture Design): Bu, kullanıcı arayüzlerinin (UI/UX) bilinçli olarak iradeyi kırmak üzere tasarlanmasıdır. Bazı insanların aklı tüm insanların iradesi üstünde daima kazançlı çıkar…
- Sonsuz Kaydırma (Infinite Scroll): İçeriğin asla bitmemesi, beyninize durması için bir sinyal göndermez. Klasik bir kitapta bölüm sonu veya bir dergide sayfa sonu, doğal bir mola noktasıdır. Sonsuz kaydırma bu mola noktalarını ortadan kaldırarak iradenizin “yeterli” deme gücünü elinden alır. Bu nokta işaretinin olmadığı ve kendinizi okumlaktan alıkoyamadığınız bir cümle gibidir.
- Otomatik Oynatma (Autoplay): YouTube veya Netflix’in bir sonraki videoyu otomatik başlatması, sizin “izlemeye devam edeyim mi?” sorusunu sorma ve karar verme hakkınızı elinizden alır. Böyle bir isteğiniz varsa bile yeni bölümün başlaması, sizin zaten izlemeye devam etmeye meyilli olan iradenizi kırar geçirir. O platformlarda varsayılan eylem “devam etmek” olarak ayarlanmıştır; durdurmak için aktif bir irade göstermeniz gerekir. Yani başlatmak içinh değil durmak için çaba sarfetmeniz beklenir sizden. Çaba sarfetmek ve etmemek arasındaki savaşı çaba sarfetmek çok nadiren kazanabilir.
- Kırmızı Bildirim Balonları: O küçük kırmızı sayılar, beynimiz için acil ve tamamlanmamış bir görev sinyali gibidir. Onları temizleme dürtüsü, o an yaptığınız işe odaklanma iradenizi alt eder. Bu tasarımlar, bilinçli seçimlerimizi otomatize edilmiş tepkilere dönüştürür.
 
Gelelim bilişsel esarete:
İradenin en üst seviyesi, eleştirel düşünme ve bağımsız bir dünya görüşü oluşturma yeteneğidir. Modern bağımlılıklar bu alanı da hedef alır. İnsan bu sayede gelişmiş ve geleceğe yönelik gelişmesini de bu umuda bağlamıştır.
- Algoritmik Gerçeklik Balonları: Algoritmalar, sürekli olarak duymak istediğiniz ve onayladığınız fikirleri karşınıza çıkarır. Bu, konforlu bir “yankı odası” (echo chamber) yaratır. Farklı veya karşıt fikirlerle karşılaşma olasılığınız azalır. Zamanla iradeniz, yeni fikirleri araştırmak veya kendi görüşlerinize meydan okumak yerine, algoritmanın sunduğu hazır ve konforlu gerçekliği kabul etmeye yönelir. Düşünme eylemi, pasif bir onaylama eylemine dönüşür.
- Karar Yorgunluğu ve Dış Kaynak Kullanımı: Gün içinde sürekli olarak küçük kararlar (ne izlesem, ne okusam, ne dinlesem) vermek yerine, bu kararları algoritmalara devrederiz. Bu durum, ilk başta bir kolaylık gibi görünse de, uzun vadede karar verme kaslarımızı zayıflatır. Hayatımızdaki daha önemli kararlarda bile (kiminle görüşüleceği, hangi kariyer yolunun seçileceği gibi), bu dışsal “tavsiyelere” aşırı bağımlı hale geliriz. İrademiz, özerk bir şekilde karar almak yerine, en kolay ve en çok önerilen yolu seçmeye meyleder.
Özetle, “bireysel iradenin esir alınması” şu demektir:
- Bilinçli seçimleriniz, biyolojik dürtülerinize göre tasarlanmış otomatik tepkilerle yer değiştirir.
- Dikkat yönetimi beceriniz, sürekli kesintiler ve uyaranlarla zayıflatılır.
- Alternatifleri değerlendirme ve seçme özgürlüğünüz, sizi tek bir ekosisteme hapseden tasarımlarla kısıtlanır.
- Eleştirel düşünme yeteneğiniz, size özel hazırlanmış algoritmik gerçeklik baloncukları içinde köreltilir.
Kişi, özgürce hareket ettiğini zannederken, aslında sınırları teknoloji devleri tarafından çizilmiş görünmez bir oyun alanında, kuralları önceden belirlenmiş ve en olası hamleleri ödüllendiren bir sistemin içinde hareket etmektedir. İşte bu, modern irade esaretinin en net tanımıdır.
