2014 yılının en komik olaylarından biri; Türk teknoloji üreticisi Vestel ve birkaç arkadaşının yabancı teknoloji üreticilerine (belki de biraz devletin zoruyla) dava açmasıydı. “Yabancılar bizi dövüyor çok güzel ürünler çıkarıyor, biz çıkaramıyoruz. O yüzden de devlet bizi korusun” anlamına da gelebilecek olan bu davanın son durumunu bilmiyorum. Açıkçası o kadar saçma bir dava ki bunun sonunu merak dahi etmiyorum.
Diğer tarafta Uygar Saral adında gencecik bir patronla tanıştım. Dünyayla kavga etmek yerine dünyayı anlayıp onunla birlikte hareket etmek üzerine bir strateji belirlemiş. “Türkiye’de üretim yapmak iş değil ki” diyor. Birkaç kuruş koyan herkesin üretim bandı üstünden bilgisayar, televizyon, cep telefonu veya benzeri teknolojik aletleri geçirmesi için dahi olması gerekmiyor günümüz dünyasında.
Ancak şunu düşünmek için dahi olmak şart: Bu adamlarla savaşmak yerine onların oyununu oynayıp yeterince volümlü mal üretirseniz adam ilk çıkan teknolojik gelişmeleri sizin cihazınıza takar. Uygulama konusunda yeterince içlerine nüfuz ederseniz dünyanın en iyi platformlarını sizin için yazar…
Yaptığımız röportajın en can alıcı yeri geleceğe bakış açısı: Intel şu anda HP ile Teknosa’yı birleştirip bu sattığımız tablet mi laptop mu isminde bence gerçekten çok anlamsız bir kampanya yürütüyor. Bu kampanya ciddi ve teknolojiye değer veren gazeteler ve yayın organları yerine spor gazetelerinde kendini ifade ediyor. (Belki de gelişmemizin yolu budur)
Saral yakın gelecekte kendi pazarlama ve iletişim yöntemlerini kullanarak Intel’in kendine iş ortağı olarak seçtiği ve milyonlarca sipariş verdiği bir kurum olarak görmek istiyor şirketini. Muhtemelen şirketi Türkiye’ye gelen yabancı şirketlerin düştüğü mevcut pazarlama hatalarına da düşmeyecektir.
Bu bakış açısıyla Türkiye’de üç beş tane telefon üreten şirketler mi bizim kahramanımız olmalı yoksa dünyanın altını üstüne getirenler mi…