Star Wars karakterlerinin edebiyattaki karşılıkları

Star Wars filminin fikri, yaratıcısı George Lucas tarafından 1970’lerde ortaya atıldı. Fikir, dünya sineması ve edebiyatından, özellikle bilim kurgu, fantastik, ve macera türlerinden etkilenerek doğdu. Lucas, öncelikle 1971’de “The Star Wars” adlı bir hikaye taslağı yazdı ve bu fikri geliştirdikçe yeni karakterler, mekanlar ve hikaye öğeleri ekledi.

Lucas’ın fikri oluştururken etkilendiği önemli eserler arasında 1930’lardan 1950’lere kadar popüler olan uzay operası türü, özellikle Flash Gordon ve Buck Rogers gibi karakterlerin hikayeleri yer alıyor. Ayrıca, Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın filmleri, özellikle “Kakushi toride no san akunin” (Gizli Kale) ve “Shichinin no samurai” (Yedi Samuray), Star Wars’un temel hikaye öğeleri ve sinematografisine önemli ölçüde katkıda bulundu.

George Lucas ayrıca, Amerikalı mitolog Joseph Campbell’ın “The Hero with a Thousand Faces” (Bin Yüzlü Kahraman) adlı kitabından da esinlendi. Kitap, dünya mitolojilerindeki kahramanın yolculuğu temasını inceleyerek, evrensel bir kahramanlık hikayesi örgüsü sunar. Lucas, bu örgüyü Star Wars’un temel hikaye yapısına uyarlayarak, serinin geniş bir izleyici kitlesiyle daha iyi bağlantı kurmasını sağladı.

Star Wars, bu farklı etkiler ve fikirlerin bir araya gelmesiyle, sinematik bilim kurgu ve fantastik evrenlerin en ikonik örneklerinden biri haline geldi. George Lucas’ın yaratıcılığı ve özgün düşünceleri, filmin büyük bir kültürel etkiye sahip olmasını sağladı.

Star Wars serisindeki karakterler, edebiyat ve diğer filmlerden alınan esinlerle şekillenmiştir. İşte bazı önemli karakterler ve onlara ilham veren eserler:

  1. Luke Skywalker: Luke, klasik bir kahramanın yolculuğuna çıkan genç bir yetenek olarak tasarlanmıştır. Joseph Campbell’ın “Bin Yüzlü Kahraman” kitabındaki evrensel kahramanlık hikayesi örgüsünden etkilenerek oluşturulmuştur. Ayrıca, Arthur ve Kral Arthur efsanesinden de esinlenilmiştir.
    • Joseph Campbell’ın “The Hero with a Thousand Faces” (Bin Yüzlü Kahraman) adlı kitabı, 1949 yılında yayımlanan ve dünya mitolojilerindeki kahramanın yolculuğu temasını inceleyen önemli bir eserdir. Campbell, bu kitabında, dünya kültürlerindeki hikayelerin ve efsanelerin temel özelliklerini ve kahramanların benzer örgülerini ortaya koyar. Campbell, bu örgüyü “monomit” olarak adlandırır ve bu örgü, evrensel bir kahramanlık hikayesi olarak düşünülebilir.
    • Campbell, kitabında kahramanın yolculuğunu üç ana bölüme ayırır: Ayrılış, Başkalaşım ve Dönüş. Bu bölümler, kahramanın dünya kültürlerindeki hikayelerde izlediği tipik evreleri temsil eder:
    • Ayrılış: Kahraman, sıradan dünyadan ayrılır ve maceraya başlar. Bu aşamada, kahraman genellikle bir çağrı alır (Çağrı İle Macera), başlangıçta bu çağrıyı reddedebilir (Çağrının Reddedilmesi), ancak daha sonra bir akıl hocasıyla tanışır (Akıl Hocası) ve maceraya hazır hale gelir. Kahraman, sıradan dünyadan ayrılır ve bilinmeyen dünyaya geçiş yapar (Birinci Eşik).
    • Başkalaşım: Kahraman, yeni ve bilinmeyen dünyada deneyimler yaşar ve sınavlardan geçer (Yolculuğun İçinde Denemeler ve Müttefikler). Kahraman, karanlık ve zorlu bir süreç olan “İçsel En Dip Nokta”ya ulaşır ve burada kendi korkularıyla ve zaaflarıyla yüzleşir. Ardından, kahraman yeniden doğar ve dönüşüm yaşar (Başkalaşım). Kahraman, zaferle çıktığı savaşlardan sonra ödülünü alır (Ödülün Kazanılması).
    • Dönüş: Kahraman, ödülle sıradan dünyaya geri dönmek için yola çıkar (Dönüş Yolculuğu). Bu süreçte, kahraman öğrendiklerini ve elde ettiği güçleri kullanarak sıradan dünyada dengeyi ve uyumu sağlamayı amaçlar (Elixir’in Uygulanması). Kahraman, başlangıçta terk ettiği dünyaya geri döner ve dönüşümle elde ettiği bilgelik ve güçle hikayeyi tamamlar (Dönüş ve Yeniden Doğuş).
    • Campbell’ın “Bin Yüzlü Kahraman” teorisi, edebiyat, sinema
  2. Han Solo: Han Solo, Amerikan western filmlerinden ve kovboy kültüründen ilham alan haydut ve serseri bir karakterdir. Clint Eastwood’un canlandırdığı “The Man with No Name” karakterine benzer özelliklere sahiptir.
    • “The Man with No Name” (İsimsiz Adam), İtalyan yönetmen Sergio Leone’nin yönettiği üç Spaghetti Western filminde (A Fistful of Dollars, For a Few Dollars More ve The Good, the Bad and the Ugly) başrolde yer alan ve Clint Eastwood tarafından canlandırılan ikonik bir kovboy karakteridir. Bu filmler, 1960’ların ortalarında büyük başarı elde etti ve Clint Eastwood’un uluslararası bir yıldız haline gelmesine yol açtı.
    • İsimsiz Adam, sert ve soğukkanlı bir anti-kahramandır ve tipik Amerikan western filmlerindeki kahraman arketipinden önemli ölçüde sapar. Bu karakter, geleneksel Batı kahramanlarından daha karmaşık ve çelişkili bir kişiliğe sahiptir. O, hem kendi çıkarları için hareket edebilen hem de bazen adaleti sağlamaya çalışan biridir.
    • Sergio Leone, bu karakteri ve filmleri yaratırken, Akira Kurosawa’nın 1961 yapımı “Yojimbo” (Vücut Muhafızı) filmini özellikle esin kaynağı olarak kullandı. “Yojimbo”, bir samurayın (Toshiro Mifune tarafından canlandırılan) iki rakip çetenin arasında kalarak her iki tarafı da manipüle ettiği ve nihayetinde her iki tarafı da yok ettiği bir hikaye anlatır. Leone, bu hikayeyi “A Fistful of Dollars”da uyarladı ve İsimsiz Adam karakterini benzer bir şekilde konumlandırdı.
    • “The Man with No Name” filmleri, Amerikan western filmleriyle benzer temalar ve unsurlara sahip olsa da, aynı zamanda Avrupa sinemasının ve özellikle İtalyan sinemasının estetiğini yansıtır. Bu filmler, sıradışı açılar, uzun planlar ve Ennio Morricone’nin ikonik müziği gibi stilistik özelliklerle dikkat çeker.
    • İsimsiz Adam karakteri, popüler kültürde geniş bir etkiye sahip oldu ve birçok filmin, televizyon şovunun ve edebiyatın karakterlerine ilham verdi. Örneğin, Star Wars serisindeki Han Solo karakteri, İsimsiz Adam’ın bazı özelliklerini taşıyan haydut ve serseri bir karakter olarak tasarlanmıştır.
  3. Obi-Wan Kenobi ve Yoda: Her ikisi de klasik bilge ve deneyimli akıl hocası arketipine dayanır. Bu karakterler, “Yedi Samuray” ve “Gizli Kale” gibi Akira Kurosawa filmlerindeki samuray ustalarından ve Doğu felsefesinden etkilenmiştir.
  4. Darth Vader: Darth Vader’ın kökeni, tarihi ve fantastik edebiyatta ve filmlerde sıkça rastlanan “düşmüş kahraman” temasından gelir. Karakter, Faust efsanesindeki Faust ve John Milton’ın “Kayıp Cennet”indeki Lucifer gibi düşmüş kahramanlara benzer bir hikayeye sahiptir.
    • Faust efsanesi ve John Milton’un “Kayıp Cennet” (Paradise Lost) adlı eserindeki Lucifer, Batı edebiyatında önemli ve etkileyici karakterlerdir. Her ikisi de kendi başına karmaşık ve çelişkili özelliklere sahip olsa da, bazı ortak noktalar ve benzer temalarla karşılaştırılabilirler.
    • İsyan ve hırs: Hem Faust hem de Lucifer, aşırı hırs ve güç arzusuyla tanınırlar. Faust, öğrenme ve bilgi peşinde koşarken, Lucifer ise Tanrı’ya karşı isyan ederek ve cennetten düşerek kendi krallığını kurmayı amaçlar. Bu hırs, her iki karakterin de trajik kaderlerine yol açar.
    • Düşmüş karakterler: Faust ve Lucifer, başlangıçta potansiyel olarak iyi ve yüksek idealleri olan karakterlerdir. Ancak, hırs ve kötü seçimler sonucunda düşüş yaşarlar ve trajik sonlara doğru sürüklenirler. Faust, Mefisto ile yaptığı anlaşma nedeniyle ruhunu kaybederken, Lucifer cennetten kovulur ve Şeytan haline gelir.
    • Başkaldırı ve isyan: Her iki karakter de, kendi kaderlerini ve çevrelerindeki düzeni sorgularlar. Faust, dünyevi bilgi ve deneyimlerin sınırlarını aşmak isteyerek, Mefisto ile pazarlık yapar. Lucifer ise, Tanrı’nın mutlak otoritesine başkaldırarak cennette bir isyan başlatır.
    • Cezalandırma ve kurtuluş: Hem Faust hem de Lucifer, eylemlerinin sonuçlarına katlanmak zorunda kalır. Lucifer, cennetten kovulur ve cehennemin efendisi olurken, Faust’un ruhu da Mefisto’ya teslim edilir. Bununla birlikte, Faust efsanesinin bazı versiyonlarında Faust’un kurtuluşu ve ruhunun kurtarılması söz konusudur. Bu, onun bir kez daha iyiye yönelme ve pişmanlık duyma yeteneğini vurgular. Öte yandan, Lucifer’in kaderi genellikle daimi bir düşüş ve sürekli bir cezalandırmadır.
    • İyi ve kötü arasındaki çatışma: Hem Faust efsanesinde hem de “Kayıp Cennet”te iyi ve kötü arasındaki çatışma vurgulanır. Faust, hem iyi hem de kötü eğilimlere sahip bir karakterdir ve kendi içinde bu güçler arasında mücadele yaşar. Lucifer ise, kötülüğün temsilcisi olarak gösterilirken, bir zamanlar Tanrı’nın en güzel ve güçlü meleği olduğu hatırlatılır. Bu, her iki eserde de karakterlerin karmaşıklığını ve iyi ile kötü arasındaki çizginin belirsizliğini vurgular.
    • Cazibe ve Karizma: Hem Faust hem de Lucifer, karizmatik ve çekici karakterlerdir. Faust, bilgi ve deneyim arayışında cesur ve meraklıdır. Bu özellikler, okuyucuların ve izleyicilerin kendine çekilmesine ve onunla ilişkilendirilmesine neden olur. Lucifer, Milton’un “Kayıp Cennet”inde, akıllı, güçlü ve etkileyici bir konuşmacı olarak tasvir edilir. Bu da onun, kötülüğün temsilcisi olmasına rağmen, okuyucuların sempatisini kazanmasına yol açar.
    • Suç ortakları ve müttefikler: Hem Faust hem de Lucifer’in hikayelerinde, baş karakterlerin yanında kötülüklerine yardımcı olan suç ortakları bulunur. Faust’un hikayesinde Mefisto, Faust’a dünyevi zevkler ve bilgi sunarak onun ruhunu almayı hedefler. Lucifer’in hikayesinde ise, diğer düşmüş melekler onun isyanına katılır ve onunla birlikte cehennemde hüküm sürer.
    • Sonuç olarak, Faust ve Lucifer, Batı edebiyatında ikonik ve karmaşık karakterlerdir. İsyan, hırs, düşüş, cezalandırma ve kurtuluş gibi ortak temalar ve özellikler taşımalarına rağmen, her biri kendi başına farklı şekillerde gelişir ve trajik sonuçlara ulaşır. Bu karakterler, insan doğası ve iyi ile kötü arasındaki mücadele hakkında derin düşünmeye sevk eden simgelerdir.
  5. İmparator Palpatine: Palpatine, kötü yöneticiler ve tiranlar arketipine dayanır. Shakespeare’in oyunlarında yer alan kötü kalpli ve iktidar hırsıyla yanıp tutuşan karakterlerle benzer özellikler gösterir, özellikle “Macbeth” ve “Kral Lear”da bulunan kötü kalpli yöneticilere benzer.
  6. C-3PO ve R2-D2: Bu iki droid, Akira Kurosawa’nın “Gizli Kale” filmindeki Tahei ve Matashichi karakterlerinden ilham alınarak oluşturulmuştur. Ayrıca, diğer komik ikililere, özellikle Laurel ve Hardy’ye benzer şekilde, mizah unsuru sağlarlar.
    • Tahei ve Matashichi, Akira Kurosawa’nın 1958 tarihli filmi “Kakushi-toride no San-akunin” (Gizli Kale’nin Üç Kötü Adamı) veya İngilizce adıyla “The Hidden Fortress” (Gizli Kale) adlı filminde yer alan ikilidir. Film, Kurosawa’nın önemli çalışmalarından biri olarak kabul edilir ve daha sonraki yapımlara, özellikle George Lucas’ın Star Wars serisine ilham kaynağı olmuştur.
    • Tahei ve Matashichi, sıradan köylüler olan ve filmin başında, yorgun ve bitap düşmüş olarak tanıtılan iki karakterdir. Savaş sırasında askerlik yapmak zorunda kalmışlar ve savaşın ardından evlerine dönmeye çalışmaktadırlar. İkili, sürekli olarak maddi çıkar peşinde koşar ve hayatta kalmak için birbirlerine muhtaçtır.
    • Tahei ve Matashichi’nin hikayesi, Japonya’da savaş zamanı geçen ve gizli bir prensesi ve onun sadık generalini konu alan ana hikayeyle iç içe geçer. İkili, tesadüfen prenses ve generalin planlarına karışır ve hazine bulma umuduyla onlara yardım etmeye karar verir. Bu süreçte, Tahei ve Matashichi’nin komik ve trajik halleriyle dolu maceraları anlatılır.
    • Tahei ve Matashichi, filmde başlangıçta bencil ve korkak olarak tasvir edilse de, zamanla sadakat, cesaret ve özveri gibi değerlerle de ilişkilendirilir. Bu, karakterlerin içinde bulundukları duruma göre değişen ve evrimsel nitelikteki doğasını gösterir. İkili, sonunda prenses ve generalin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur ve kendi hikayelerinde de başarıya ulaşır.
    • Kurosawa’nın bu filmde Tahei ve Matashichi’nin hikayesini anlatma şekli, onun döneminin diğer filmlerinden ve yönetmenlerinden farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu gösterir. Kurosawa, sıradan ve kusurlu karakterlerin hikayelerini anlatarak, insan doğasının karmaşıklığını ve toplumsal sınıfın önemini vurgular.
    • Tahei ve Matashichi’nin karakterleri, George Lucas’ın Star Wars filmindeki C-3PO ve R2-D2 karakterlerine ilham kaynağı olmuştur. İkili, hem hikayeye katkıda bulunan hem de hafif mizahi unsurlar taşıyan önemli yan karakterler olarak görülür. Bu karakterlerin benzerlikleri, Kurosawa’nın çalışmalarının ve Tahei ve Matashichi’nin hikayesinin Batı sineması üzerindeki etkisini gösterir.
  7. Padmé Amidala: Padmé, tarih ve edebiyattaki güçlü ve bağımsız kadın hükümdarlar arketipine dayanır. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ve tarih boyunca diğer güçlü kadın liderlerle benzer özelliklere sahiptir.
  8. Kylo Ren: Kylo Ren, karmaşık bir kötü adam olarak tasarlanmıştır ve hem iç çatışmaları hem de ailesiyle olan ilişkisiyle dikkat çeker. Kylo Ren, edebiyattaki “düşmüş kahraman” ve “kayıp oğul” arketiplerinden etkilenmiştir. Özellikle, Yunan tragedyalarında ve Shakespeare’in oyunlarında sıkça rastlanan bu tür karakterlerle benzerlikler gösterir. Ayrıca, Kylo Ren’in iç çatışması ve karanlık ile aydınlık arasında sıkışması, Star Wars evrenindeki önceki karakterlerle, özellikle de büyükbabası Darth Vader ile paralellikler kurar.
  9. Rey: Rey, yetim ve yetenekli genç bir kahramandır. Yine Joseph Campbell’ın “Bin Yüzlü Kahraman” kitabındaki kahramanın yolculuğu temasından etkilenerek oluşturulmuştur. Ayrıca, Rey’in güçlü ve bağımsız bir kadın karakter olarak tasarlanması, edebiyatta ve filmlerdeki feminist kahramanlarla da ilişkilendirilebilir.
  10. Finn: Finn, eski bir kötü adam olan ve sonunda daha iyi bir yaşam yolunu seçen eski bir Fırtına Askeri’dir. Bu tür karakterler, edebiyatta ve sinemada sıkça rastlanan “kurtuluş ve kurtuluş” temasını temsil eder. Finn’in hikayesi, Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikayesi”ndeki Sidney Carton gibi kendi kaderinden kaçmaya çalışan karakterlere benzer.
    • Charles Dickens’ın 1859 tarihli romanı “İki Şehrin Hikayesi” (A Tale of Two Cities) Fransız Devrimi döneminde geçen bir tarihi romandır. Roman, Londra ve Paris’te yaşanan olayları ve karakterlerin yaşamlarını konu alır. Sidney Carton, romanın önemli ve karmaşık karakterlerinden biridir.
    • Sidney Carton, başlangıçta savunma avukatı olarak tanıtılır ve hem yetenekli hem de zeki bir adamdır. Ancak, kişisel hayatında başarısızlık yaşayan ve hayal kırıklığına uğramış biridir. Alkol bağımlılığı ve düşük özsaygısı nedeniyle, potansiyelini tam anlamıyla kullanamamaktadır.
    • Sidney’nin hayatı, Lucie Manette ile tanıştığında değişir. Lucie’ye karşı derin bir sevgi ve bağlılık hisseder, ancak onun başka bir adam, Charles Darnay’e âşık olduğunu fark eder. Sidney, bu durum karşısında Lucie’ye olan sevgisini gizli tutar ve onun mutluluğu için her şeyi yapmaya kararlıdır.
    • Romanın ilerleyen bölümlerinde, Sidney Carton karakterinde önemli bir dönüşüm yaşanır. Charles Darnay, Fransız Devrimi sırasında hapse atılır ve idama mahkûm edilir. Sidney, Lucie ve Charles’ın mutluluğunu sağlamak için kendini feda etmeye karar verir. İdam edilmek üzere olan Charles Darnay ile yer değiştirir ve onun kurtulmasına yardımcı olur.
    • Sidney Carton, romanın sonunda kendini adeta yeniden doğmuş biri olarak gösterir. İdam sehpasına giderken, kendini feda etmenin, yaşamında yaptığı en değerli eylem olduğunu düşünür ve bu sayede kendine saygı duyar. Romanın son cümlelerinde, Sidney’nin şu sözleriyle veda eder: “İyi bir iş yapacağım, daha önce yapmadığımdan daha iyi bir iş. Bu dünyada yaşadığım hayatı telafi edeceğim.”
    • Sidney Carton karakteri, insan doğasının karmaşıklığını, başkaları için özveride bulunmanın önemini ve kişisel dönüşümün gücünü gösterir. Romanın başında alkolik ve umutsuz biri olarak görünen Sidney, sonunda kahramanca bir eylemle sevdiği insanların hayatını kurtarır ve kendi yaşamında anlam bulur. Bu dönüşüm, Dickens’ın döneminin sosyal ve politik sorunlarına değinirken, insan doğasının ve bireysel kurtuluşun evrensel temalarını ele almasına olanak tanır.
  11. Poe Dameron: Poe Dameron, cesur ve kararlı bir savaş pilotu ve lider olarak tasarlanmıştır. Karakter, II. Dünya Savaşı filmlerindeki cesur pilotlar ve savaş kahramanlarıyla paralellikler gösterir. Ayrıca, Top Gun gibi 1980’lerin savaş ve pilot filmlerindeki karakterlere benzer özelliklere sahiptir.