Turkcell’in gündelik yaşamı her şeye rağmen devam ederken geçtiğimiz yıl devreye giren yeni Türk Ticaret Kanunu kapsamında genel kuruldaki sandalye yapısının da değişmesi bekleniyor. Yeni kanuna göre minimum bağımsız üye sayısında artış yaşanacak. Ortaklar bir araya gelerek öyle ya da böyle bağımsız üye seçecekler ki ticaret kanunu içinde “eğer ortaklar kendi aralarında anlaşamazlarsa devlet birilerini bulur” olarak okunabilecek maddeler var.
Peki nedir ortaklar arasında anlaşmazlık yaratan bu sandalye meselesi? Konu aynı eskiden deniz kenarında oynanan eksik sayıda sandalyenin etrafında yapılan dansa benziyor. Müzik varken herkes dans ediyor. Müzik durur durmaz herkes bir sandalye kapmaya çalışıyor. Akta kalan oyundan çıkıyor.
Mevcut sandalye dağılımına bakıldığında karşımıza her şirketten eşit şekilde ikişer üye çıkıyor. Çukurova’dan Mehmet Bülent Ergin ve Nazlı Karamehmet Williams; Altimo’dan Oleg Malis ve Alexey Khudyakov; Telia Sonera’dan Tero Erkki Kivisaari ve Karin Eliasson yönetim takımının şirketler tarafını temsil ederken Colin Williams da bağımsız üyeliğinin yanında yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor.
Daha önce konan şartlar kapsamında şirkette bir değişiklik yapılabilmesi için 7 üyeden beşinin onay vermesi gerekiyor. Bu kapsamda herhangi iki şirket kendi aralarında karar alarak şirketin ele geçirilmesi engellenmesi planlanmış. Bir kesin karar alabilmek için en az üç partinin, üç şirket ya da iki şirket artı bağımsız üyenin ortak oy vermesi gerekiyor.
Şimdiye kadar yaşanan kavgaların önemli bir kısmı bu noktada yaşanıyor: Zira Telia Sonera ve Altimo, son bir yıldır neredeyse her demeçlerinde Colin Williams’ı eleştiriyor. Eleştiriler şu noktalarda yoğunlaşıyor:
- Colin Williams GSM sektörünü bilen bir kişi değil, geçmiş tecrübelerinin hiçbiri şu andaki işine yakın değil.
- Colin Williams GSM sektöründe bir firmayı yönetecek dinamizme sahip değil, hızlı karar almada Turkcell’in olması gerektiği hıza yetişemiyor.
- Colin Williams tarafsız bir üyenin sahip olması gereken özelliklere sahip değil ve daha çok Çukurova Grubu’nun çıkarlarını korur yönde hareket ediyor.
Bu yüzden yönetim kurulu toplantıları 2010 yılı sonu itibarıyla büyük bir gerginlik içinde geçmeye başladı. Ardından bu gerginlik yerini çözümsüzlüğe götüren somut adımlara bıraktı: Yönetim kurulunun tek bir kararda birleşememesi yüzünden Türkiye’nin en karlı ve New York borsasına kote şirketlerinden biri olan Turkcell kar payı dağıtamamaya başladı. Taraflar açıkça söylemeseler de bunun adını şöyle koydular: Şirketin daha iyi yönetilmesi için bir takım adımların atılması gerekiyor, ama bu adımlar her seferinde engelleniyor. Şirket bundan zarar görüyor ve bir an önce bu sorunu ortadan kaldıracak adımlar atılmalı.
Ne var ki bu sorunların hiçbiri ortadan kalkmadı. O yüzden de 2010 yılının kar paylarını alamayan en büyüğünden en küçüğüne kadar olan yatırımcıların sorunu bir sonraki yıla da sarktı.
Bu arada genel kurula trafiğe sıkıştığı ve/veya hasta olduğu için gelemeyen hükümet komiserlerinin durumu olayı daha da katlanılabilir bir hale getirmediği gibi Türkiye’nin itibarını yurt dışı yatırımcılar nezdinde çok kötü bir noktaya getirdi.
Bugün genel kurulun ne zaman yapılacağı konusunda net bir zamanlamayı kimse veremiyor. Çözümün SPK’da mı, yeni Türk Ticaret Kanunu’nda mı, TBMM çatısı altında mı yoksa çok uzak denizlerdeki İngiliz adaları üstünde kurulmuş mahkemelerde mi olduğunu söylemek güç.