BTK mahkeme salonunda tartışıldı

Bugün interneti düşünen insanlardan bazıları ve TİB yetkilileriyle hep birlikte internetin başına gelenleri ve gelmesi muhtemel şeyleri tartışmak için Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde toplandık. Toplantının Mahkeme Salonu adı verilen salonda yapılması manidar oldu.

Buraya nasıl geldiğimizin görünür sebeplerini bir kenara bırakalım. Yarın basına başlangıçta konuşulduğu gibi Ulaştırma Eski Bakanı Binali Yıldırım’ın önerisiyle bu etkinliğin düzenlendiği yansıyacak. Ama siz bizden duymuş olmayın: Bu toplantı sokağa çıkan 50 bin kişinin isteği üzerine yapıldı. Ego tatmini için kim ne derse desin. Eğer yanıbaşımızda seçimler olmasaydı da zor yapılırdı.

Toplantıya çağrılanlar oldu, çağrılamayanlar oldu. Bizim gibi son gün çağrılanlar oldu. Ama biz elimizden geldiğince oranın havasını sosyal medya üstünden sizlerle paylaşmaya çalıştık. Şimdi de izlenimlerimizi size aktarmak istiyoruz. Orada söylenmeyenleri, konuşulmayanları paylaşmak bizim için önemli bir misyon oldu ve olacak.

Toplantıya BTK değil onun icracı ekibi TİB, başkan ve hukukçuları seviyesinde katıldı. BTK’nın yüksek süngülü, okuduğunu anlamıyorsun, bunların hepsi aslında siyasi, siz ne bilirsiniz diyen generalleri orada değildi. Bir bakış açısıyla aslında çağrı merkezi elemanları gibiydi. Hani olur ya bir şirkete çok sinirlenirsiniz, onlara olan nefretinizi kusmak için çağrı merkezini ararsınız. Karşınızda günahsız bir çağrı merkezi elemanı koyarlar. Yetkisi yoktur. Bir vursanız yarısı boşa gider, siz sesinizi yükselttiğinizde hemen üzülür. İşte bugün yaşananlar hemen hemen böyle bir izlenim yarattı hepimizin üstünde.

Gelenlerin hiçbiri boş adamlar değildi. Söylenen her sözün, hem TİB hem de dinleyiciler için çok büyük önemi ve anlamı vardı. Hemen herkesin sözlerini tartarak konuştuğunu hissedebiliyordunuz. TİB yetkilileri dinleyen, anlamaya meyilli, biraz mağdur, ama az suçlu bir izlenim uyandırdılar. Geçtiğimiz hafta Dünya Telekomünikasyon Günü toplantılarında Ulaştırma Eski Bakanı Binali Yıldırım’ın BTK başkanı Tayfun Acarer’e “Tayfuun seninle dalga geçiyorlar bunlar” demesi işe yaramış görünüyordu. Yine yaptıkları her şeyi savundular. Savunamayacakları şeyler için önlerine konan soruları da görmezden geldiler. Bunu bekliyorduk. İzleyicilerden gelen soruların tonu yükselince “bize hakaret ediyorsunuz ama” savunması yarattılar.

Yaklaşım çok basitti: Bu yaptığınız yanlış, şu yaptığınız yanlış, öbürü kanunlara aykırı, bunda görev ve yetki aşımı var. Gelen cevaplar hep çocuk pornosu üstünden verildi. Ülkemizin çocuk pornosuna karşı yapması gereken şeyler vardı. Çocuk pornosu çok büyük tehlikeydi. Çocukların karşısına porno çıksa iyi mi olurdu? Sonuçta oradaki herkes anne babaydı. Mesela ben TKNLJ.com sitesindeki haberimize atfen neden Ten mayolarının ve Gaye Sökmen mankenlik ajansının sitesinin kapatıldığını sordum. Lambda derneğinden bir yetkili neden eşcinsellere yönelik dernek sitesinin filtrelendiğini sordu. Bir başkası filtrelemelerin hangi yetkinlikteki kişiler tarafından yapıldığını sordu… Cevap hep aynıydı: Hepimizin çoluğu çocuğu var.

Başta da söylediğimiz gibi eğer konu bu kadar büyümese mutlaka bu kadar bile konuşuyor olamazdık. Ama biz konuyu büyüttük. Ne gerek var bu kadar tantana çıkarmaya diyen gazeteci ve internetçi arkadaşlarımıza rağmen büyüttük. Biz bir şeylerin değişmesini istedik ve diğer taraf bir adım atmak zorunda kaldı her ne kadar bunu bize bağışlıyor tavırları içinde olsalar da… Sizin için ta Ankaralardan kalkıp geldik, bakanımız istedi onun için bu toplantı yapıldı gibi sözler maksadını aştı. Toplantıyı yöneten İnternet Kurulu Başkanı Serhat Özeren çok yapıcı davranmaya çalıştı. Hatta kimi zaman teamülleri aşan sohbetlere (BTK üyeleri toptan istifa etmeli, kurum lavedilmeli gibi) dur bile demedi. Kapıları herkese açtı.

Serhat Özeren iyi bir icracı, sorun çözmeyi iyi bilen biri. Youtube’u allem etti kallem etti, dünya devi Google ve Türkiye devi Erdoğan’a rağmen açtırttı. Devletin şu anda takıldığı ve halkı sokağa döktüğü yerde yine devreye girdi. Ama refalarca böyle bir şey olmayacağının söylenmesine rağmen herkeste bu toplantıyı kendi yaptıklarına bir kılıf bulma arayışı izlenimi vardı, asla da silinmedi. Herkes bunun bir tiyatro olmaması isteğini defalarca dilye getirdi. Özeren defalarca böyle olmayacağının altını çizdi. Ama elbette bunun ne olacağını zaman gösterecek. Umarım biz haklı çıkmayız.

Devletin konu filtre olunca doğrulardan kaçma gibi bir eğilimi var.  Ama en azından bir öneriler bütünü çıkarıldı. Özeren bu önerilerin devlet hızıyla öyle kolay kolay çıkamayacağını dile getirdi. Ankara’yı bilenler için bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu anlamak da zor değil. Ama zaten Ankara bu türde bir toplantı da yapmazdı. Biz sokağa döküldüğümüz için, biz halkın kimi kesimine rağmen halkı koruduğumuz için bu toplantı yapıldı. Anadolu Ajansı konuyla ilgili kimi önerileri keserek bir haber yapmış. Orada da buram buram devletçilik var. Ama biz halk olarak bu akil önerilerin arkasında olmalı ve onların takipçiliğini bırakmayarak insanları zorlamalıyız.

Nedir bunlar?

BTK’nın kurul kararı iptal edilsin, merkezi filtreleme olmasın, filtreleme her ISP’nin kendi belirlediği ve kullanıcıların taleplerine göre şekillensin, ISP ve sivil toplum kuruluşları filtreleme konusunda kullanıcıya yönelik algı oluşturmada aktif rol alsın, filtreleme konusu sivil toplum kuruluşları bünyesinde tartışılsın.

BTK regülatör kurumdur, icracı olmamalıdır.

İşin eğitim ve bilinçlendirme yönü ön plana çıkarılsın.

Tüm okullara yeni medya okuryazarlığıyla ilgili dersler konulsun.

Türkiye’deki tüm iletişim fakülteleri, internetin bilinçli kullanımı konusunda içerik hazırlayıp tüm halkı bilgilendirmek için sertifika programı düzenlesin.

BTK’nın şeffaf olması lazım. Kurumun dışsal bir otorite tarafından denetlenmesi gerekiyor.

İsteyen istediği filtreyi kullansın. BTK icracı olmasın, düzenleyici  olsun. Sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bu işi takip etsin.

Tüm düzenlemelerde kişisel verilerin korunmasına vurgu yapılsın, merkezi filtreleme olmasın.

DNS, Proxy teknolojileri yasaklama şeklindeki tercihten vazgeçilmesi gerekir.

Bilinen sivil toplum kuruluşlarından oluşan bağımsız ve yaptırım gücü olan bir kurul oluşturulsun (akademisyen, hukukçu ve psikolog) ve bu kurul
tüketici şikayetlerini değerlendirsin.

Filtreleme çocuklar için yapılıyorsa mevcut listeden (standart paketten) müstehcenlik tanımı çıkarılsın.

5651 sayılı kanunu masaya yatırmak gerekir. TİB’i doğuran yasa bu.

5651’in dünya standartlarına getirilmesi lazım. Kurul kararındaki madde 9/f.2 hayata geçirilsin. İdari para cezalarına ilişkin madde 9/f.8 muğlak, açığa kavuşturulsun.

Kişilerin ifade özgürlüğüne ilişkin, kendilerini ifade ettikleri sitelerin filtrelenmemesi, sansürlenmemesi, kelimeleri temel alan filtreleme taslağının tamamen geri çekilmesi, belirli toplulukları tanımlayan (lezbiyen, gey
gibi) kelimelerin yasaklanmaması…

Uygulama tamamen kaldırılsın ama devam edecek olursa 4 farklı pakette filtreleme olacak, o zaman standart paketten çocuk pornografisi hariç hepsi kaldırılsın.

Kurum kararında yapısal değişiklikler yapılmalı. Öncelikle veri tabanlarının ve veri tabanı sahiplerinin düzenlenmesi gerekir.

20 Haziran’dan önce bir toplantı daha yapılsın.

Özetle… Bu toplantıya Türkiye’nin önde gelen beyinleri katkıda bulundu. Bu toplantıdan bir somut karar çıkıyor olması, verilen önerilerin üçte birinin hayata geçmesi, devletin tüm alışkanlıklarını yenmesi anlamına geliyor. Ama şöyle bir şey de var: Devlet eğer burada ileri doğru bir adım atarsa Türkiye’de gerçekten bir şeylerin değiştiğine veya değişebileceğine dair çok önemli umut ışığı doğacak halkta. En azından kanaat önderlerinde… Devletin buna gücü yetiyorsa ne mutlu bizlere… Ama devletin bunu görmezden gelmesi bu sefer 100 bin kişiyi sokağa döker. Devletin bu karambole katılmaması gerektiğini düşünüyorum.