Haber bülteninden bir başlık: Kurulduğu 1995 yılından itibaren Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşebilmesi amacıyla önemli çalışmalar yapan TBV ile sektörün lider şirketlerinden Türk Telekom arasında kurumsal sponsorluk anlaşması imzalandı. TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı ve Türk Telekom CEO’su Tahsin Yılmaz’ın Ekim 2013’de imzaladığı kurumsal sponsorluk anlaşması ile TBV’nin gelecek dönemde ortaya koyacağı projelere önemli bir kaynak katkısı daha sağlanmış oldu.
Öncelikle Türk Telekom’u bu sponsorluğu ve desteği yüzünden kutluyorum.
Ancak keşke vakıf ve dernek arasındaki ayrımları hep birlikte görebilsek… Vakıf kendi kendini çekip çevirebilen, alıp satma yetkisine sahip, çalışanlarına kaynak yaratabilen yapılardır. Dernekler ise tamamen gönüllülük esasına göre çalışan; insanların ömürlerinden, ailelerinden zaman tırtıklayarak, sırf birilerinin hayatı daha güzel olsun diye çalıştığı kurumlardır.
Bilişim dünyasını ele alalım: Türkiye Bilişim Vakfı para kazanır, çalışanlarına, emek harcayanlara para verir. Türkiye Bilişim Derneği para kaybeder. Hayatında birçok işi olan, adam/saat ücretleri uçuk kaçık olan insanların bir araya gelerek ülkeye katkı sağlamak için çırpındığı bir yapıdır TBD. En eskilerinden biri olduğu için TBD örneğini veriyorum, patronlar tarafından kurulmuş olan çıkar grubu STK’ları bir kenara bırakırsak birçok güzel dernek var bu dünyanın içinde.
Vakıfların önünü kesmek ya da kurumların nereye yardım edip etmeyeceklerini söylemek benim haddim de değil işim de… Ancak kurumların zaten sınırlı kaynak aktarımlarını yaparken biraz daha düşünmelerini öneriyorum. “Biz düşündük bunun doğru olduğuna karar verdik” demelerine karşı da söyleyecek sözüm yok.
Tekrar vurgulamakta fayda görüyorum: Vakıf kötüdür iş yapmaz, katkıda bulunan şirketler yanlış yapıyor gibi bir söylemim yok.