1996 yılında Milliyet binasında milliyet.com.tr adresinin açılışını yaptık. O ekibin başında olma gururunu yaşamıştım. Günlerdir uyumamıştık. Toplam Türkiye yurt dışı çıkışının 4 megabit olduğu ülkemizde her resmi bir kilobayt daha küçültmek için canımızı dişimize taktık. O zaman şimdiki gibi otomatik sayfa üretmek yok. Her sayfayı teker teker ellerimizle html kodlarını satır satır yazarak bezedik. Bu kodların o zamanın yetersiz bilgisayar, işletim sistemi ve tarayıcılarında aynı sonucu vermesi için canımızı dişimize taktık.
Milliyet.com.tr adresine gelen ilk online banner için saçma sapan bir hareketli resim hazırladık. Bunu hazırlayabilmek için sabah 3’te çıkıp sabah 8’de işe gidip geldik aylarca… Bu işe gidiş gelişler esnasında bir arkadaşımız trafik kazası geçirip sabaha karşı kollarımızda vefat etti.
Bütün bunlardan sonra bir gün bir de baktık ki online medya farkedildi. Buraya reklamlar gelmeye başladı. Online medya organlarının tanıtımları Taksim’deki binaların tepesinden hareketli canlı sayaçlarla yapıldı tüm İstanbul’a. O zaman “gazetecilik başka bir hal alacak, herkes gazeteci olacak, iletişimde kimse bizim önümüzde duramayacak, gazete çıkarmak için milyonlara ihtiyaç kalmayacak, gazete patronlarının yerini gerçek gazeteciler alacak” diye düşündük.
Neden? Çünkü biz embesildik.
Sermaye kendini koruyamaz, insan aklı ve gazetecilik sevdası önüne konan bütün bariyerleri yıkar sandık. Yanıldık.
Önüne gelen herkes birer online gazete açtı kendine. Herkes gazeteciliği birer tehdit unsuru haline getirdi. Kimi iktidarı tehdit etti, kimi muhalefeti… Kimi otomotiv piyasasından kan aldı kimi teknoloji… Ama en kötüsü bunların hepsinin kendi arasındaki en çok ben tıklanacağım kavgasını halk kaybetti.
Click Bait adı verdikleri bir kavram var. Siz bunu “Rus model Olga öyle bir şeyi kavradı ki” başlıklarından biliyorsunuz. Sürekli “son dakika” patlangaçları, “flaş haber” animasyonları, yarım kalmış merak uyandıran başlıklar… Arama motorlarında daha çok ön plana çıkabilmek için türlü hile ve hurdalar… Birbirlerinden haber çalmalar, bırakın başlık değiştirme çakallığını, içindeki yazım hatalarına kadar silinip süpürülen siteler…
İki tık fazla almak, kendini her dakika yenileyen internet siteleri… Haberle alakası olmayan çirkin başlıklar… Video seyretirmek için sağdan soldan çalınan görüntülere 1980’lerin Beyoğlu porno sinemalarında yapıldığı gibi araya seksi parçalar atmalar… Yarım A4 kağıdı doldurmayacak haberi vermek için yapılan 55 sayfalık fotoğraf galerileri…
Başlığa gelelim… Onilne yayınlar gazeteciliğe öyle bir şey soktu ki… Bunları soktu işte.
Ben gazedede çalışıyorum dediğim zaman ailede herkes ayaklanırdı eskiden. Şimdi bir haberi verdiğiniz zaman aman gazete mi boşver kesin yalandır diyorlar.
Bugün neredeyse tüm örgün medya organlarının haber sitelerinin haberlerinin yarısından fazlası seks ya da seksi göndermeleri olan şeyler. Kalanların yarısı futbol ya da uydurma transfer haberleri… Ondan da kalanlar tek bir ajanstan apartılmış son dakika ve flaşlar…
Basın şu anda halkın gözünde bu halde. Kimse ona güvenmiyor. Kimse ona inanmıyor. Herkes okuduğu her haberden sonra bunu yapana da siteye koyana da küfrediyor. Eğer böyle bir şey yok diyorlarsa şu an online bütün medyanın direktörleriyle bir kafede oturup online gazete okuyan insanları dinleyebiliriz.
Özellikle örgün medyanın online yayınları, Türk basınının utanç vesikası haline geldi. Yarın Anadolu Ajansı’nda teknik bir arıza olsun, ya da içinde FETÖ’cü bulunsun ve 50 kişi işten atılsın… Yarın öğlen bir tane bile güncellenmiş online yayın bulamazsınız örgün medyada…
O yayınların kağıt sürümlerinin genel yayın yönetmenleri… O yayınların sona kalmış birkaç saygın köşe yazarı… O yayınların haber emekçileri… Kendilerine nasıl yakıştırıyorlar acaba o yayınlarda çalışmayı? Mesela dala oturmuş Olga resmiyle aynı yayında çalışmaktan keyif alıyorlar mı? Tan gazetesi vardı eskiden, sekse aç Türk toplumunun kağıttan ilacıydı. Çok dalga geçilirdi basında o gazetelerle. Şimdi o gazetede çalışmayı yedirir mi kendine bilmem ne gazetesinin Ankara temsilcisi? Bilmem ne gazetesinin kültür sanat şefi? Okur temsilcisi? Spor yorumcusu?
Ama size kötü bir haberim var: Şu anda Tan gazetesi çalışanlarına kendini Tolstoy hissettirecek bir yayının elemanlarısınız. Ben birkaç gazetenin yazı işlerinde çalıştım. Sabah ve öğle toplantılarında çok bulundum. O insanlar “oha be kardeşim bu ne” demiyorlar mı kendi gazetelerine? Utanmıyorlar mı?
Bugün medyaya güvenin kaybolmasında bu gazetelerin 20 yıllık online tecrübelerinin payı çok büyük. Bugün okunma oranlarının hatta gazete satışlarının düşmesinde “futbolcu eşinden utandıran frikik” haberlerinin payını da yadsıyamayız.
Bu ülkenin gazeteciler cemiyeti var, basın kürsüsü var, iletişim fakülteleri var. Böyle bir ülkede böyle yayınlarla varolmaktan utanmıyorlar mı oradaki insanlar?
Ben ayrım yapmıyorum. Hepsinden ama hepsinden eşit derecede utanıyorum.