İnternet çağının mantrası 1984’te WELL’in kurucusu Stewart Brand tarafından şöyle dile getirilmişti: “bilgi özgür olmak istiyor”. Brand, 360K disket sürücülerinin ve 1200 baud hızında modemlerin olduğu o günlerde, dijital teknolojinin eski moda analog muadillerine göre bilginin daha kolay kopyalanıp dağıtılmasını sağlayacağını söylüyordu. Brand aynı zamanda “bilgi pahalı olmak ister” tezini ileri sürmüştür. Çünkü birinin ilgisini çekmeyen bir konu bir başka insan için paha biçilemez değerde olabilir.
2012 yılına girdiğimiz günlerde konu aynı çelişkiyle yeni boyutlarıyla tekrar gündeme geldi: bilgi hem bedava hem pahalı olmak istiyor. Online alışveriş siteleri, telif hakları ve DRM (dijital yayın hakları yönetimi) sayesinde dijital içerik olarak adlandırılan müzik, televizyon dizileri, yarışmaları ve kitaplar giderek pahalı kategorisine girmeye başladı. Diğer taraftan ise “bedavadan paylaştığımız” bulunduğumuz lokasyon, alışkanlıklarımız, aktivitelerimiz, sahip olduklarımız, bankacılık işlemlerimiz, önceliklerimiz, işbirliklerimiz gibi kişisel bilgilerimiz herkese açık bir şekilde internette duruyor ve bu bilginin büyüklüğü ise her gün artıyor. Zaman zaman paylaştığımız bu bilgilerin bir kısmının karşılığında indirim kuponları alıyoruz.
Bilginin değeri konusunda 2012 bize neler getirebilir? Orwell’in 1984’teki benzetmesiyle sonuçlanacak mı? Önümüzdeki günlerde karşılaşacağımız tehditlere bir göz atalım. Online Korsanlığı Durdurma Hareketi (SOPA) Amerikan hükümeti tarafından Stop Online Piracy Act (SOPA) olarak bilinen online korsanlığı önleme hareketi ve IP’yi Koru Hareketi PROTECT IP Act (PIPA) ile telif haklarının ve fikri mülkiyet haklarının ihlali önlemek üzere bir yasa taslağı hazırlandı. Bu yasa gereğince telif hakkı korunan müzik, film, oyun, dergi ve video gibi içeriklerin izinsiz bir şekilde paylaşıldığı adresler izinsiz kullanılan içerikler kaldırılana kadar engellenebilecek. Yasa bunlar dışında pek çok şeyi kapsıyor: DVD’ler, CD’ler, sahte ilaçlar, aksesuarlar, elektronik cihazlar, antikalar, koleksiyonlar ve daha pek çok şey…
En kötü senaryoda, internet kullanıcıları arkadaşlarıyla paylaştığı bir video yüzünden sosyal ağlardaki hesaplarının askıya alınmasıyla karşı karşıya kalabilirler. Aynı şekilde korsanlık hakkında yazan gazetecilerin de siteleri ya da yayınları askıya alınabilir. Eğer yasal bir site ya da hesap ele geçirildğinde, transfer edildiğinde ya da satıldığında (ki bu hiç olacak bir şey değil) ya da bu kişilerle bağlantısı olan veya iş yapan kişiler kendilerini yasaları çiğnerken bulabilirler.
SOPA’ya göre mahkeme ISP’lerden ihlal yapan siteleri kapatmalarını, arama motorlarından listeden çıkarmalarını, reklam ve ödeme şirketlerinden (AdSense ve PayPal vb.) onlarla iş yapılmasının engellenmesini talep edebilir. Bu önlemlerin hepsi sahte ve korsan mallar satan online alışveriş sitelerinin kapanmasına online gelir kaynaklarına erişimlerinin engellenmesini sağlayacak. Aslında yasa tasarısı telif hakları konusunda gibi görünse de ISP’lerin bu yasayı çiğneyen şirketlerin web sitelerinin engellenmesinin de önünü açıyor. 1998 yılındaki Digital Millenium Copyright Act (DMCA) yasasıyla benzerlik göstermektedir. DMCA bildirimleri, telif hakkı sahipleri tarafından DMCA ihlal saptama ve önleme süreçlerine uygun şekilde iletilen telif hakkı ihlali iddialarıdır. Kural uygulandığında site ya da servis operatörü bir sabah sitesinin kapatıldığını görebilir. Bu durumda site sahipleri bir reklam ya da ödeme servisinden dolayı kapanmışsa karşı dava açabilirler. Fakat bu davanın hiçbir etkisi yoktur.
SOPA ve PIPA yasa değildir. Her iki yasa taslağı da henüz komitenin oylamasından geçmemiş ihlallere ilişkin tekliflerdir. Bu yasa taslağının Beyaz Saray’a ya da senatoya gönderilmeden önce komite tarafından oylanması; son olarak da başkanın imzası gerekmektedir.