İletişim işine 3 yaşından beri içinde olmak istediğim için girdim. Zaman zaman masanın farklı taraflarına geçmiş olsam da her zaman geniş kitlelerle iletişim işinde oldum. Hep zor hep daha zor günlerimiz oldu. Hep günün birinde daha iyi olacak umuduyla çalıştım. Çünkü bizim zamanımızda insanlar stadyumlarda değil sokaklarda söylerlerdi “güzel günler göreceğiz güneşli günler” şarkılarını… Biz o ‘abilere’ öykündük hep..
Bizim zamanımızda kötülük diye bir kavram vardı: Ve bu kavram adamın sahip olduğu milliyete, oturduğu semte, kullandığı arabaya ve parasına puluna göre değişmezdi. En azından bu sayılanlara göre kırılıp bükülmezdi.
Ne oldu?
Dün gönül bağıyla çalıştığım iletişim sektöründe başıma çok az gelen olaylardan biriyle karşı karşıya kaldım: Eve geldiğimde kapıda bir kağıt buldum, size ulaşamadık, belgeyi muhtara bıraktık yazıyordu. Bayağı noter tasdikli bir kağıttı bu. Hemen o gün muhtara gidecek kadar önemli bulmadığım için ertesi günü beklemeye karar verdim. Ertesi gün sabahtan bir e-posta geldi. Bana yazdığım bir yazıyı kaldırmam için gönderilmişti. Şaşırdım çünkü yazı belki de son zamanlarda yazdığım en az yorum koyduğum yazılardan biriydi.
Kısaca özetlemek gerekirse: Haber arama motorum, ilgi çekici bir haber önerdi bana. Aynı başlıktan onlarca haber gelince şaşırdım çünkü Samsung’un kirli savaş yapma ihtimali üzerine bir yazıydı. Kirli savaşı bazıları HTC’ye bazıları Apple’a karşı yaptığını gündeme getiriyordu. Kendi içinde tutarsızlıklar olduğu için iki üç farklı kanaktan ve mevcut veri bankamdaki notlarımdan toparladım haberi. Haberin giriş kısmına kirli savaşın eskiden hangi anlamlarda kullanıldığını hatırlatmak istedim. Bu yazdıklarımdan da ekstra anlam çıkarmasınlar diye wikipedia’nın kirli savaş maddesini kullandım. Bu maddeyi herkese öneririm. Biraz modası geçmiş gibi gözükse de bugüne ışık tutan ciddi başlıkları var.
Bu noktada 20 yılı aşkın iletişim tecrübemle somut olarak söyleyebilirim ki yapılan şey kesinlikle büyük başarısızlık ve beceriksizlik. Çünkü Samsung ve onun iletişim firmasıyla ilişki kurabilir durumdayım. Ne zaman isteseler bana ulaşabilirler. Aynı şekilde onların iletişim ajansı Cohn n Wolfe ile de sürdürülebilir bir ilişkimiz var. Mantıklı ve dünyanın her yerinde kabul görmüş iletişim, böyle bir yazınız var, şu ve bu bölümlerinrden rahatsız olduk diyerek bunu tartışmaya açmak olurdu. Bu tartışma yazışarak, telefonda, yüz yüze veya bunun gibi sair yollardan yapılabilirdi. Ama hayır. Araya avukat sokuldu.
Avukatla iletişim kurulması, mevcut ve olası tüm köprülerin atılması anlamına geliyor. Çünkü iletşim kurmak isterseniz iletişimciler vardır. Eğer avukatınızı iletişim dünyasıyla tanıştırmayı seçtiyseniz artık ne iletişim yapıyor olursunuz ne de iletişimci olursunuz. Artık tüm iletişim yetenek ve bilgi birikiminiz sorgulanmaya açıktır. Aslında açık değildir ama çok nazik ve iyi bir avukatları olduğu için böyle söylemek durumundayız.
Peki bu neden böyle oldu?
Neden böyle bir şey yaşadım sorusunun uzun ve kısa bir cevabı var. Kısa cevap kirli savaş. Guerra Sucia. Hayır yanlış anlamayın. Şunu kesinlikle demek istemiyorum: “Onlar bu konuda avukatlarını üstüme salarak beni korturmak istediler. Avukatı olmayan gazetecilere hayasızca böylesi akınlar yapıyorlar. Sadece yazı yazmak için kendini yırtan ve reklamcısı bile olmayan insanların üstüne giderek kendileri için en küçük bir olumsuz yazıyı bile tolere etmeyeceklerini diğerlerinin gözüne sokmak böylece pazardaki güçlerini perçinlemek istiyorlar… Bunu herkes yemese de yiyenler olduğu sürece yapmaya devam edecekler…” Hayır kesinlikle bunu demek istemiyorlar. Ben bu konuda en ufak bir ima bile yapmıyorum. Çünkü böyle demiş olsam, bir takım uzakdoğulu firmaları burada iletişiminizi biz yapabiliriz diye kandıran aslında yüksek sesle bülten okuyamayan insanların varlığını kabullenmemiz gerekirdi. Bunu bana kimse asla kabullendiremez. Yanlışlıklar olabilir. Ama kimseyi böylesi ağır ithamlar altında bırakmak, avukat hanımla her ne kadar harika bir bilgilendirici sobet yapmış olsak da tekrar muhattap olmak istemem.
Bunun sebebi benim yazdığım bir yazı. O kadar basit. Bunun biraz geçmişe yönelik sebepleri de olabilir. Samsung firmasına daha önce dostça eleştiriler yapmış, aslında bunu dile getirmek isteyen büyük bir kitlenin de sesi olmuştum. Kendileri teknik kökeni olmayan yazarları teknoloji gezilerine götürüyorlardı. Ben bunu eleştirirken aslında dinlemeyi bilen firmaların ders çıkarması yönünde pozitif adımlar atmıştım. Onlar magazin yazalarını farklı kitlelere ulaşmak için etkinliklere götürüyorlardı. Ama bu etkinlikler teknik etkinliklerdi. Arkadaşlar teknik konularda yetersiz kaldığı anlarda hıçkırıyor, tıksırıyor ve “ben orada bir arap arkadaşla tanıştım o bana yeni çıkacak telefonun şöyle böyle olacağını söyledi” gibi tuhaf bir gazetecilik akımı başlatıyordu. Ben bunu söyleyince oradaki tüm gazeteciler hep birlikte toplanıp benim hakkımda “aa gördün mü kendi gidemedi o yüzden böyle söylüyor” toplantıları da yapmışlar. Olsun. Söylediklerimin birkaç sene sonra anlaşılabilmesi ilk kez geçmiyor başımdan.
Sonuç
Üniversitelerde iletişim konularında konferanslar verdiğimden kendimi bu konuda birkaç kelime daha konuşmaya muktedir hissediyorum: Bu firmanın PR ajansı biz bunun böyle yapılmasını öngördük diyebilir ki bu yanlış kararlar üstüne kurulu dhi olsa omurgalı bir duruştur. Ne yapalım firma bize böyle söyledi biz o yüzden yaptık diyebilir veya bizim haberimiz yoktu vallahi diyebilir ki bunlar acziyet göstergesidir.
Ben yazıyı kaldırdım. Bilgilendirme konusunda son derece istekli, son derece nazik avukat hanımın satır arası ifadelerinden korktuğum için değil. Amacım konunun odağını yazıdan iletişime çevirebilmek. Türkiye’de iletişim giderek daha bilinçsiz bir biçimde yapılıyor. Bu konuyu masaya yatırırsak muhtemelen Türkiye bundan kazançlı çıkar. Dolayısıyla ben kazançlı çıkarım.