Normalde fiber çekmek bu ülkede her zaman yapılması gereken bir şeydi. Ama öyesine büyük bir yatırım gerektiriyordu ki sadece kullanıcıları internete bağlayarak bu işin altından kalkmanız, bütün Türkiye’ye yaygınlaştırmanız mümkün değildi. Bunun parasını bir yerlerden çıkarabilirseniz sonra internetten de şahane para kazanabilecektiniz. Ama tekerin ilk turu kendi başına dönmesi gerekiyordu işte.
Bu noktada 3G bekleneni verdi Türkiye’ye… 3G’ye geçmek gerekiyordu çünkü 2G frekansları yetersiz kalmıştı. İnsanları sadece konuşturtarak ve daha fazla konuşturtarak cüzdan payınızı artıramıyorunuz. E zaten Türkiye’de telefon alması gereken herkes de telefon almıştı işte. Data kullanmaya başlasalar harika para kazanılabilirdi. Bu yüzden 3G ve data patlama yaptı. Ama bu patlamanın ardında fiber optik teknolojisi vardı. Eğer onun taşıdığı datalar olmasaydı ne 3G olurdu ne de mobil internet…
3G’nin taşıyıcı gücü olması, fiber optik teknolojisinin ülkeye gelmesi için çok önemli bir rol oynadı. Onu kollarından tuttu, Anadolu’nun en ücra köşelerine götürdü. Onun cebine harçlığını koydu, neredeyse bedavaya tüm ükeye kurulması için yardım etti.
Önce İstanbul ve Ankara’nın uydu kentlerine girdi fiber. Öyle ya bir apartmanda 20 kat, her katta dörder daire. Tek bir kutuyla 80 potansiyel müşteriniz oluyor, üstelik tek bir siteye mahalleye girerek 500’e yakın ailenin evinden içeri girebiliyorsunuz.
Başta her şeyiyi gitti. Ama fiber bir türlü şehir merkezlerine doğru yaklaşamadı. Bunda suz kesinlikle servis sağlayıcı ya da döşeyenlerde değildi. Anlatılan öykülere bakacak olursak, bir kilometre üstünde fiberin altından geçtiği belediye ayrı para istiyordu, büyükşehir belediyesi ayrı, elektrik idaresi ayrı, demiryolları ayrı ve diğer devlet kurumları ayrı… Zaten pahalı bir iş oan fiber döşeme, bu yüzden gerçekten de imkansız bir hale dönüşüyordu.
Sonraları fiberin aslında ışık hızıyla giden ama Türk montajı bir araba kadar pahalı olan bir uzay gemisi olduğu görülmeye başlandı. Düşünün bir kere, 8 megabite ‘kadar’ internete girebilen ADSL hattına verdiğiniz paranın neredeyse yarısıyla 20 ila 50 megabit arası bir hıza kavuşuyorsunuz. Başta bu da yeter diyen anne baba ve dedelerimiz de bu işin üstüne atladılar.
Herkesin fiberin üstüne çökmesi ve basın ve şirketlerin itmesiyle fiber şehir merkezlerine geldi. Şu anda apartmanların ikna edilmesi ve her bodruma bir adet fiber dolabının konması gündemde. Bu gerçek olunca tüm ülkenin fibere kavuşması ve milletçe hızlı internete girmemiz söz konusu olabilir. Ama tüm Türk internet kullanıcıları bize soruyor: Türkiye’de dünyayı 4 kez dolaşacak kadar fiber varmış. Bizim eve gelebilmesi için daha kaç kez dolaşması gerekiyor fiberin dünyayı?
Ne kadar güzel olursak olalım, ne kadar yüksek teknoloji getirirsek getirelim, bu interneti aklımızdaki veya yüreğimizdeki gibi çalıştıramayacağız galiba.
20. yılında daha iyi bir internet dileğiyle…