Türkiye’nin bilişim konusunda hızla ilerlediği yıllarda web alanında da atılımlar başlamıştı. Ama öyle bir dünya yaratıldı ki iyiyle kötünün arasındaki farkı bir türlü ortaya çıkamıyordu. Bunun da yanında şirketleri müşterinin hoşuna giden işler yapmak dışında motive edecek bir unsur yoktu. Vatandaşa bizim sitemiz iyi çünkü sorunsalı somut verilerle sunulamıyordu.
O tarihlerde bir web yarışması konseptinin peşinden koşulmaya başlandı. Fikir basitti aslında: Halk ve akil kişilerden oluşan bir jüri kurulacaktı. Bu jüri, aday olarak önlerine konacak siteleri inceleyecek ve notlayacaklardı. Günün sonunda bir site seçilecek ve tanıtılacaktı.
Başlangıçta bu iş sanıldığı kadar kolay olmadı. 2000’li yılların başına dönüp baktığımızda ülkede 2 milyonun biraz üstünde internet kullanıcısı vardı. Jüri için akil insan bulmak zordu. Kategoriler tam olarak oturmamıştı. Neye göre seçileceği, nasıl seçileceği belli değildi. Ama en önemlisi bu yarışmayı kim yapacak gibi çok derin bir soru vardı ortada.
Bu soruların cevapları Türkiye’de internetin gelişmesinde barındırmadan servis sağlayıcılığa kadar hepimize çok önemli yollar açan Doruk.Net’ten geldi. Şirket sahipleri ellerini taşın altına koydular. Ceplerinden koydukları para ve en önemlisi o kadar koşuşturmanın arasında verdikleri mesaiyle bu işe girdiler. Bugünün şartlarına göre baktığımızda yaptıkları iş çok riskliydi. Çünkü bu yarışma yüzünden müşterilerini küstürebilirlerdi.
Ayrıca o zamanın şartlarına göre Doruk.Net’in kendini tanıtmak gibi bir zorunluluğu da yoktu. Çünkü kendi sektörünün lider kuruluşu olarak zaten onlarla çalışması gereken kuruluşlara ulaşmış durumdaydılar. Kim onlardan bu yarışmayı görerek barındırma hizmeti isteyebilirdi ki? Zaten bankalarından basın kuruluşlarına kadar en büyük firmalar onlarla çalışıyordu.
Ama en kötüsü sektörün çok bilmişlerinin öyle seçim mi olur, buna mı oy verilir şeklindeki yaklaşımlarıydı. Türk insanının yardıma cevap vermeyen ama bitmiş iş üstünden eleştiri getiren kafa yapısı burada da devreye girdi.
Bunlar işin zorluklarıydı. Sonra geldiği noktayı ve Türkiye’ye yaptığı katkıyı anlatalım. Burada kazanılan her ödül şirketler için büyük motivasyon oldu. Şirketler kendi mecralarında verdikleri mücadeleyi bu sayede web ortamına aktararak daha iyisini üretmek, daha çok insana ulaşmak adına çalışmaya başladı. Ortaya Altın Örümcek Öncesi ve Altın Örümcek Sonrası gibi bir dünya çıktı. Burada ödül alan şirketler, ödüllerini tüm dünyaya basın bültenleriyle anlattı, sene boyunca aldığı ödülü internet sitesinden halka göğsünü gere gere gösterdi. Bunu kimse bilmez ama büyük kurumsal şirketler sene başındaki hedeflerinin ve başarı kriterlerinin arasına “Altın Örümcek Almak” gibi bir başlık koydu.
Yine zorluklara dönecek olursak bu ödülün törenle verilmesi için elbette belli bir maddiyatın sağlanması gerekiyordu. Bunun için sponsorlar arandı. Ama bu ödüle büyük şirketler sponsor olamıyordu. Çünkü her biri bu yarışmaya katılarak ödül almak istiyor ama ödülün sponsorluğu kapsamında verildiğinin dedikodusunu istemiyordu. Çünkü Türk insanı böyleydi, kesin bunun dedikodusunu yayardı.
Bugün bu yarışma hala devam ediyor. Bu oluşumun arka planını anlatarak sizlere bu etkinliğin önemini anlatmaya çalıştım. Bu etkinliğin içinde bulunun. Emeğinizi desteğinizi verin. Çünkü her ülkenin böylesi bir ödül törenine, böylesi bir ödül ismine ihtiyacı var.