Bir şirket müşterisine en kötü ne yaşatabilir?

Ben Kablonet’in en eski müşterilerinden biriyim. 2000 öncesinde İstanbul Kadıköy yakasında o zamanın en yüksek bağlantısı olan 512 kb hızına dünyanın parasını vermiş kişiyim. Yıllar boyunca Digiturk abonesi olmama rağmen ne olur ne olmaz babında kaç para olduğunu sormadığım bir kablolu yayın bağlantısını yıllarca nereye taşınırsam taşınayım evimin içinde tuttum. Sonra günün birinde evde daha çok oturacağım için evimde interneti onunla yedeklemek, evdeki iki bağlantıdan birini o yapmak için yola çıktım.

Bana dediler ki bir kampanyamız var, zaten alacaktım iyi dedim. Modem parası vermeyecektim, kurulum parası vermeyecektim.İyiydi işte, hemen girdim. Önce evimin içine getirdiler interneti, sonra evimin içinde elektrikçinin de yardımıyla taktılar. O gün iyi çalıştı. Ertesi gün sorun çıktı ve tekrar geldiler, bir daha bakım yaptılar. Sonra tekrar çalıştı, sonra tekrar sorun çıktı ve tekrar eve gelip baktılar ve bir daha yaptılar.

Sonra uzun süre iyi çalıştı. Fakat anlayamadığım şeyler oluyordu: Mesela gündüz saatlerinde aldığım 10 megabit interneti gerçekten de 10 megabite yakın kullanıyordum. Ama akşam saatlerinde gerçekten 4’e kadar düşüyordu. Çağrı merkezini aramak ayrı bir zorluktu. Çünkü on haneli bir numaram vardı ve onu her seferinde telefonun minik tuşlarıyla tıklamam gerekiyordu. Sonra karşıma çıkan çağrı merkezi elemanına bir daha bu numarayı vermem gerekiyordu. Bir süre sonra alıştım, manyak gibi ezberledim bu numarayı.

En garibime giden hız konusunda bir şey sorduğumda beni yönlendirdikleri adresti: Uydunetçilerin kendine ait bir hız testi adresi olmadığı için beni daima rakibinin sayfası olan speedtest.turk.net adresine yönlendiriyorlar. Çok saçma değil mi kendi alanındaki rakibinin kucağına müşteri atmak? Aman bu devlet kuruluşlarının nesi doğru ki zaten? Ama esas acayip olanı bana sürekli o adrese gitmemi ve oradan ekran resmi yakalamamı söylüyorlar. Ya ben ekran resmi almayı bilmesem? Oradaki değerli okuyorum onlara. Ama onlar diyorlar ki hayır ekran resmi al. Muhtemelen bana güvenmiyorlar. Ben de artık onlara güvenmeyeceğim.

Günün birinde telefonum çalıyor, beni arıyorlar. Genelde ben onları ararım demek ki iade-i ziyaret yapıyorlar. Bana diyorlar ki televizyondan yayınları dijital olarak seyretmek ister misin? Elbette isterim kim istemez. Bunun için bir kutu takacaklar evime. Harika buyursunlar. Ama dilyorum ki ben bunun üstüne Sinema TV kanallarını da istiyorum. Malumunuz evde oturuyorum ve bu güzelliklerden faydalanmak isterim gerçekten. Tabii ki 10 liraya yakın bir para verirsem neden olmasın? Vereceğim. Onlar beni arayacaklarını söylüyorlar.

Aradan üç haftaya yakın zaman geçiyor. Ne bir aranma ne bir sorma var. Ama tabii ki ben bir toplantıdayken arıyorlar. Eve gelip takacaklar aleti. Kaçta gelirsiniz diyorum bana altı saatlik bir zaman dilimi söylüyorlar. Lahavle… Bir insan evine bir kutu takılacak diye evde altı saatini geçirebilir mi? Bunu da sineye çekiyorum. Geliyorlar, kuruyorlar günün bir saatinde. Mutluyum. Hemen SinemaTV kanalını açıyorum ama çalışmıyor. Kurulumu yapan kişi bunun 24 saat içinde açılacağını söylüyor. Ben parasını vermeye başlamışım. Ayrıca zaten evime aleti getirmeleri üç haftadan uzun sürdü. Neden 24 saat daha bekleyeceğim? Prosedür böyle diyor Turksat’ın alt yüklenicisi bir mühendislik firmasında çalışan kurulumcu. İyi ne yapalım 3 hafta bekledik biraz daha beklerim.

Tabii ki 24 saat sonra açılan bir şey yok. Hemen telefon açıyorum ve ne olduğunu soruyorum. O bazen 36 saate kadar uzayabilir diyorlar. Ne olacak oldu ki oldu biraz daha beklerim diyorum. Ama 36 saatin sonunda çağrı merkezi elemanı bana inanılmaz bir şey söylüyor zaten çöküş de orada başlıyor: “Bize henüz sizin bilgileriniz kanalı açmamız için ulaşmamış.” Ama neden ulaşmaz ki? O mühendislik firması benim evime geldi, kağıtları imzaladım. Hem ayrıca daha önce aradığımda bilgileriniz ulaşmadı gibi bir şey söylemediler bana… O zaman belli değil miydi bilgilerimin size ulaşmadığı diyorum. Belliydi ama arkadaş size söylememiş diyor çağrı merkezi.

Bendeki sabıra bakın 72 saat kadar sabredip her bir saatte bir geldi mi acaba diye deneyip 72. saatin sonunda patlıyorum. Çağrı merkezini arıyorum ne oldu diye. Hala bilgilerimin ulaşmadığını söylüyorlar. Bana getirdikleri öneri korkunç derecede gülünç ve bir o kadar başarısızlıklarını kanıtlar mahiyette: “Biz sizin eve gelen mühendislik firmasının telefonunu size verelim arayıp sorun bakalım neden sizin bilgilerinizi göndermemişler” diyorlar. Yahu siz şaka mısınız? Ben sizin mühendislik firmanızla neden muhattap oluyorum kardeşim? Siz neden arayıp sormuyorsunuz? Biz sorduk zaten söylemediler diyorlar. Her saniyesinde daha çok kopuyorum gerçeklikten.

Bir şikayet açtırıyorum. 12 saat sonra ne oldu şikaşetim diye sorduğumda aslında şikayetimin açılmamış olduğunu görüyorum. Bir de fırça atıyor bana çağrı merkezi elemanı neden şikayet numaranı alıp da not etmedin kenara diye. Bu sefer şikayeti tekrar açtırıyorum ve numaramla beraber genel müdürlüğü arıyorum. Ha tamam bizde var sizin şikayetiniz diyorlar. E peki var da neye yaradı? Size geri dönüş yapılır günün birinde diyorlar.

Çıldırıyorum. İptal ettireceğim diyorum. Tamam etirin diyorlar kayıtsızca. Peki neden diye sorunca biraz gözümün önü kararmış, evdekiler ayran filan içirip tansiyonumu dengelemeye çalışıyorlar. İptal ettirmem için yapmam gereken ne biliyor musunuz? Tahmin bile edemezsiniz. Onlara bir elektronik posta yazmam gerekiyor ve iptal ettirme kararlarım konusunda onları ikna etmem gerekiyor. İnanılmaz derecede sinirliyim. Ama çok munis olduğum için olanca aptallığımla yazıyorum bir dilekçe ve gönderiyorum genel müdürlüğe. Ses yok tabii onlardan. En sonunda bizim evine oradaki diğer başarısız mühendislik şirketine giderek aleti iptal vereceğimi, aksi takdirde dükkanın önünde yakacağımı söyleyince zaten bir hafta içinde geri verebiliyorsunuz bize aleti gibi daha da beklenmedik bir laf ediyorlar. E o zaman neden dilekçe yazdım? E salağım da ondan, yine onların sözlerine güvendim.

Neticede gitmişken kablonet uydunet ve tüm saz arkadaşlarıyla tüm ilişkimi kesmek istiyorum. Ama öyle kolay mı ya? Ben bağlantımı kampanyadan almışım. 175 lira modem parasını alacaklar benden, kurulum parasını alacaklar, üstüne o ayın bağlantı parasını alacaklar. Deli Dumrul vergisi… Ama ben modemi kullanmayacağım diyorum. Olsun bir kere kakaladılar ya onu bana artık nerede ne yapacaksam o benim sorunum. Onlar itelemişler bir kere aleti… Hem de 175 lira, hem de bir işe yaramıyor…

Sırf bu çirkinliklerden kurtulmak için 300 lira veriyor ve bu sistemin dışına atıyorum kendimi. Ama bununla bitiyor mu? Hayır. Benden parayı aldıklarına dair bir kağıt istiyorum. BU benim hakkım. Bu kadar yalan ve dolanın içinden çıkan şirket ya bana sen ödemeni yapmadın derse? Bana ne veriyorlar belge olarak? Kredi kartımdan yaptıkları çekim fişini. Yuh! başka belge yok mu alındı belges, makbuz buna benzer bir şey? Valla bizde böyle diyor gişedeki mühendislik firması memuru…

Bende de böyle işte. Bunu yazıyorum.

Kablonet, Uydunet, Turksat… Adını ne koyarsanız koyun. Dünyanın en kötü iletişim firması. Sİze hız sağlıyor olmaları onların müyteri stresini kaldırabiliyor olmalarını gerektirmiyor. Müşteriyle ilgilenmeyi bilmiyorlar. Kötü mühendislik firmalarına teslim olmuşlar. Rutin ilişki modellerini yazamamışlar. Müteriyi embesil yerine koyuyor ve bunu da açık yüreklilikle müşteriye söylüyorlar.

Müyteri embesil değil, ben de değilim. Oraya kimsenin gimemesi için sivil vatandaş olarak elimden geleni yapacağım.