Korku İmparatorluğu’nda reklam korkusu – 1

Markus Antonyus Sezar’ın mezarı başında bir konuşma yapar ki Shakespeare bunu edebiyat tarihine kazır: Ben buraya Sezar’ı övmeye değil, gömmeye geldim. O zaman ve içinde bulunulan koşullarda eldeki imkanlar bunlardır: Bir insanı översiniz ya da gömersiniz. İkisinin arasında bir seçenek yoktur.

Bugünkü şartlarımızda bana var gibi geliyor. Bir şeyi toprağa gömmeden de göklere çıkarmadan da anlatma imkanına sahibiz. Bunun için mezar başındaki Antonyus kadar parlak kelimeler bulmamız da gerekmiyor.

Açıkçası çok takip edebildiğim bir olay değildi. Günün birinde sosyalmedya.co adresinde distopya (ütopyanın tersi) tarzı bir haber yayımlandı: Ttnet ülkenin omurgasından bir reklam uygulaması başlatmıştı, bununla hepimizi takip edecekti, üstelik bu sistem, tüm dünyada da belirtildiği gibi kötüye kullanımlara açıktı, girmeme imkanımız da yoktu. Bir Ttnet toplantısında, orada konuşulanları sosyal medyaya aktarırken dostlardan biri yazdıklarımın arasına girip “neden bu haberi yapmadığımı” sordu. Neden yapmayayım ki? Ttnet çalışanlarıyla konuyu ayaküstü konuşmayıp birbirimize geniş bir zaman ayırmaya kararı aldık. Bu yazıyı size iki bölümde sunacağım.

Önce başlık: Neden korku imparatorluğu? Çünkü biz buyuz ve orada yaşıyoruz. Şu anda ülkede gazeteciler bir nedenle hapse girip çıkamıyor. Kulüp başkanları bir şekilde hapse girip çıkıyor. Bazı konuşmaların dinlendiği söyleniyor. TÜBİTAK gibi bir kurum bazı cihazlarda virüs buluyor ama bu alete bu bilgi bu virüsle girmiştir diyemiyor. Tüm telefon ve internet hatları Ankara’da bir evin içine giriyor ve sonra çıkıyor. İçeride dinlemelerin yapıldığını biliyoruz. Bu dinlemelerin sadece mahkeme kararıyla gerekli ve ilgili kişilere yapıldığını biliyoruz. Ancak hiçbirimiz kesinlikle orada başka dinleme yapılmaz diyemiyor.

Sabah altıda kapınız çalıyor diyelim. Yataktan apar topar kalkarken bu olsa olsa sütçüdür diyorsanız demokrat bir ülkedesiniz. Ya da karınıza yemeğin altını kıs bir sene kadar aranızda olamayacağım korkusu varsa içinizde başka bir rejimdesiniz.

Biz Türkiye’de sürekli ve düzenli bir Araf ortamında nefes alıp veriyoruz. Bu da düşünce ve konuştuklarımızı belirliyor. Her şeye negatif tarafından bakıyoruz. İlk haftayı galibiyet almadan kapatan takımımız bu sene küme düşmeye aday oluyor. Veya patron maaşı birinde değil üçünde verirse işten atılmamızın göstergesi oluyor bu. Veya art arda üç patlama olunca ülke elden gitti diyoruz. Bunu eleştiri anlamında söylemiyorum, bizim yapımız bu.

Ttnet detaylarını diğer yazıda vereceğimiz bir reklam hizmeti başlatmış. İlk çıkan yazılar hepimizin takip edilip fişleneceği yönünde oluşuyor. Bu yazıda biraz buna cevap olabilecek önergeleri size sunmak istiyorum:

  1. Devlet iletişim yollarının kesin ve net olarak sahibi. Bunu onayladığım için değil tespit olarak yazıyorum. Şu anda bizi her açıdan takip edecek tüm imkanlara sahipler. Anonim olarak internete girebilmemiz neredeyse imkansız. Bu anlamda Ttnet’in bizi fişlemesinden korkmamıza hiç de gerek yok bence. Devlet bu işi yapmak isterse bunu Ttnet olmadan da yapabilirdi
  2. Diyelim ki Ttnet bizim bilgilerimizi almak istiyor. Eğer bunu gizli kapaklı yollardan yapmak isteseydi, omurganın sahibi olarak, tüm bilgilerimizin içinden geçtiği tüneli kuran ve yöneten biri olarak bunu zaten yapabilirdi. Bunun için bir yabancı şirketle anlaşıp evet ya da hayır diyeceğiniz bir internet sitesi kurması gerekmezdi. Kimsenin de ruhu duymazdı.
  3. Ttnet bugünden baktığımızda her şeyi yüzde 100 doğru mu yapmıştır? Tartışılır. Keşke bu hizmeti tüm ülkeye açmadan, insanların önüne sürpriz bir biçimde sunmadan önce insanları buna hazırlayabilseydi. İnsanlar ben bir yere girmeden tarayıcımda neden bu reklamverenler çıkıyor diye sağı solu tırmalamadan önce böyle bir şey olacak iletişimi panik ortamını başlatmazdı. Ama oldu bir kere.
  4. Bizim algımızda şirketlerin kötü olma ihtimali, büyüklüğüyle doğru orantılı. Bir başka deyişle bir şirket ne kadar büyükse o kadar kötü algılanıyor. Peki bir şirket kötü bir şey yapmayacağını halka nasıl kanıtlamalı? Küçülerek mi? Halkın biraz kafayı kullanması da gerekebilir. Zor ama imkansız değil.

Yazının teknik bölümlerini ilerleyen günlerde sizlere sunacağım…

insanın ettiği kötülük yaşar ardından,
iyilikleriyse toprağa girer kemikleriyle
bırakın, öyle olsun Sezar için de