Parti programlarında bilişim: CHP

CHP, ülkenin en eski partisi. Eskiden bugünlere gelen gelenekçi bir yapısı var. Bilim ve teknoloji alanına yatkın bir yapısı var. Ama hiçbir zaman konuyla ilgili en iyi parti olamadı. Özal’ın teknoloji konusunda seksenlerde yakaladığı ivme ve 2000’li yıllarda AKP’nin telekomünikasyon alanındaki gelişme benzeri bir çıkışları hiç olmadı. 1990’ların sonlarında bir iki ufak hareketlenme oldu ama o zaman piyasa o kadar küçüktü ki bu kimsenin aklında kalmadı. Zaten o zamanlardaki sol görüşü de DSP temsil ediyordu.

Sektörün bugünkü sorunlarını biz ortaya koyacak değiliz. Gelin bu konuda CHP’nin parti programına yazdıklarını yakından inceleyelim ve yorumlarda bulunalım:

Bir özgürlükler alanı olması gereken internet üzerindeki aşırı düzenlemeleri kaldıracak ve yasaklayıcı zihniyeti değiştireceğiz.

Seçimle gelen milletvekilleri ve yöneticilerin mal bildirimlerini internet ortamında kamuoyunun bilgisine sunacağız.

Henüz bilişim alanına girmeden parti programına eklenen bu iki internet maddesi, aslında yasakların olmadığı bir internet dünyası vaadediyor. Aşırı düzenlemeler oldukça dikkatli seçilmiş iki kelime. Sansürcü zihniyet demekten kaçınılmış. Bu arada ikinci maddeden internetin aslında genel bir iletişim alanı olarak da kabul edildiğini görebiliyoruz. Mal bildirimleri TBMM’den sunulacak denmiyor, ya da resmi bir internet sitesi söylenmiyor. İnternetten sunulacak deniyor.

Bilgiye ve zekaya dayalı yeni ekonomide rekabet gücümüzü artırmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde ve ülkemizde yıllık Bilişim Şuraları düzenleyeceğiz.

Bu şuralar şu anda da fiziksel olarak düzenleniyor. Havanda su dövmek ağır bir tabir olabilir ama ama ileri gitmek olmayınca çok fazla yol katedilemiyor.

Altyapı ve insan kaynağı uygun yerlerde teknokentler ve yazılım başta olmak üzere stratejik alanlara odaklanmış teknoparklar oluşturacağız.

Teknokentler mevcut düzende zaten çalışıyor. Uygun yerlerde kuruluyor olması cümlesi çok da uygun kaçmamış. Zira şu anda teknopark kurulması gereken bir yerler var ve oralarda yeterince arge yapılmıyor gibi bir anlam çıkıyor. Oysa zaten İstanbul, Ankara ve Biraz da Kocaeli gibi bölgelerde arge ihtiyacı var ve buralarda da yeterince teknopark mevcut. CHP sektörle biraz konuşabilmiş olsaydı, teknoparkların vergi indiriminden faydalanmak isteyen şirketlerin vergi indiriminden ucuza gelecek fahişlikte metrekare fiyatı vermeye mahkum ediliyorlar. Bırakın konuya özel şirketlerin bulunduğu teknoparklar fikrini, içinde farklı şirketlerin etkileşime geçtiği bir  ortam bile kurulamıyor. Elbette bunu okuyan şirket sahipleri, teknopark yetkilileri ve hatta devlet yetkilileri bizi yalanlayacaktır. Ama gerçeği hepimiz biliyoruz.

Teknokentlerde gençleri girişimcilik konusunda eğitecek ve yönlendirecek girişimcilik destek birimleri kuracağız. Tekno-girişimciliğin çekirdek sermayesi ya da kuruluş dönemi fonları gibi destekleneceği ulusal bir fon oluşturacağız.

Oysa yapılması gereken bu değil. Devletin para vermesini sağlamak yerine devletin bir aracı olup şirketlerin para vermesini sağlaması gerekiyordu. Zira devlet girişimci değildir. Devlet bu tip şeylere destek veren bir yapı içermelidir. Mesela girişimcileri destekleyenler devletten vergi indirimi alabilir, ucuz kredi alabilir, vs… Ama devleti bizzat girişimcilik destekçisi olarak lanse etmek bu paraların kime verileceğini hangi şartlarla verildiğini büyük bir polemik konusu haline getirir.

Kamu kurumları başta olmak üzere ülkemizde yerli yazılım kullanma bilincini oluşturacak ve gerekli teşvik edici önlemleri alacağız.

Oysa yapılması gereken yerli yazılımı devlet kurumlarına değil halka indirmek. Örneğin yerli işletim sistemini zorla insanlara kullandırtmaya çalışmak yerine bunu kitlelere sevdirmeye çalışmak. Açık kaynak kodunu devletin minimum desteğiyle sevdirmeye çalışmak… Bunu yapmadan devlet ve kamu kurumlarına boğazlarından iterek sokmaya çalıştığınızda, tepeden inme bir ivme yaratılacak. Eğer tepeden inme güzellikler tutuyor olsaydı, 1930’lu yıllarda Atatürk’ün başlattığı hamle sayesinde bugün herkesin arabesk değil bale müziği dinliyor olması gerekirdi.

Bilişim alanında ara eleman eğitimine önem vereceğiz. Özellikle üniversite mezunu işsizlerimiz için hızlandırılmış programlar aracılığıyla istihdam yaratacağız.

Ara eleman açığı gerçekten çok önemli bir sorun. Ama bunun için adam yetiştirmek yetmiyor. Örneğin iş ve işçi bulma kurumu gibi yapıların yabancı ülkelerde olduğu gibi kaynak planlaması yapması, gelişen şartlara göre devleti bilgilendirerek o sene kaç kişinin ara eleman olarak hangi alanlarda gerekeceği söylenmeli. Bu olmadan sadece eleman yetiştirerek bu işe çözüm sağlamak imkansız.

Bilgi teknolojileri ve iletişim sektörünü, KDV ve dünyanın hiç bir ülkesinde bulunmayan özel iletişim vergisi gibi dolaylı vergileri en az düzeylere indirerek ve yazılım ihracatının yollarını açarak destekleyeceğiz.

Devletin bu körolası özel iletişim vergilerinden yılda ne kadar kazandığını biliyor muyuz? Keşke şöyle formüle edilebilmiş olsaydı bu kanun maddesi: Eğer devlet özel iletişim vergisini kaldırırsa insanlar daha çok konuşur ve devlet bu artan konuşmalardan daha çok para kazanabilir. Olayın kilit noktası, devletin bir türlü anlamak istemediği nokta bu zaten…

Bilgi teknolojileri ve iletişim sektörü ile elektronik haberleşme alanının tam ve gerçek rekabete açılması için gereken önlemleri alacağız.

Aslında arkasında çok ciddi bir birikim olan bir cümle. Ama böyle söyleyince sadece bilenler anlamış. Kimi rekabete açacaksınız, kim aslında rekabeti nasıl bozuyor… Bunları açık ve net bir biçimde söylemediğiniz sürece halk sizi algılamayacaktır. Bu madde de bir metninizde üç kişinin anladığı güzel ve süslü bir cümle olmaktan öteye geçmeyecektir.

Bilişimi, toplumsal kalkınmanın, demokrasinin ve özgürlüklerin temeli olarak görüyoruz. Eğitim, kültür, altyapı, özel kesimde ve kamuda mal ve hizmet üretimi, yasal düzenlemeler gibi pek çok alanda bütüncül dönüşümü sağlayan bilişim reformunu gerçekleştireceğiz.

Aslında sorun zaten “böyle bir şeyi yapacak mısınız” değil. Herkes seçim planına bilişimi demokrasi ve özgürlüklerin temeli olarak koymalı. Herkes bilişim reformu yapacağını söylemeli zira bilişim şu anda arzu edilen yerde değil. Ama esas soru şu: Ne yapacaksınız, nasıl yapacaksınız?

Yazılım başta olmak üzere bilgi teknolojileri ve iletişim sektörünü stratejik bir sektör olarak tanımlayacağız.

Rekabet gücünü, yenilikçiliği ve AR-GE çalışmalarını üniversite-sanayi- devlet işbirliği ve eşgüdümü ile geliştireceğiz.

E-devlet uygulamalarını yurttaş odaklı bir anlayışla yeniden yapılandıracağız. Kamu kurumlarında iş yapma verimliliğini artıracak, veri paylaşımını sağlayacak, yurttaşlarımızı iş ve veri tekrarlarından kaynaklanan sıkıntılardan kurtaracağız.

Bilişim hizmetleri daha önce defalarca stratejik sektör olarak tanımlanmaya çalışıldı. Hatta şu anda CHP’nin ilgili bölümlerinde çok üst düzeyde çalışanların bazıları DSP döneminde de aynı sandalyede oturuyorlardı. Ama hep arada tuhaf açılımlar oldu, hep bu istekler ötelendi. Aynı şeyi arge çalışmaları için de söyleyebiliriz. şu anda arge dediğimiz şey birilerinin vergi indirimi alabilmek için hayata geçirdiği bir hoşluk olarak çıkıyor. Eğer “iktidara gelince patent sayısını artıracak, bu sayıların dünyayla yarışmasını sağlayacağız” gibi somut adımlar önerilebilseydi o zaman arge kelimesi bsir anlam kazanırdı. Şu anda ne yazık ki bir anlamı yok. (karamsar mıyız? öyleyiz)

Yerel yönetimlerden STK’lara, küçük-orta ölçekli yerel firmalardan ulusal düzeydeki firmalara dek toplumun tüm kesimlerini hareketlendirecek, yeni iş alanları ve istihdam yaratacak büyük ölçekli kamu bilişim projelerini yaşama geçireceğiz.

Metnin içinde bence en sorunlu cümle bu: Yeni iş alanı yaratacak kamu bilişim projeleri hayata geçirmek! Eğer kamunun bir şeye ihtiyacı varsa bunu zaten karşılaycak yollar bulacaktır. Ama bilişim sektörü canlansın, küçük ve orta boy işletmeler para kazansın diye kamu projesi açacaksak… Bu bizi 2000’li yılların başında krize götüren bakış açısıdır. Devlet para vermek yerine para kazandıracak mekanizmaları kurmayı seçmelidir.

Standart genişbant internet erişimini, toplumun tüm kesimlerine olanaklı olan en düşük maliyetle sunmak için gerekli altyapı yatırımını yapacağız.

Toplumun dezavantajlı kesimlerinin İnternet ve bilgisayar hizmetlerinden ücretsiz yararlanması için gerekli düzenlemeleri yapacağız.

Tüm öğrencilerin okulda ve okul dışında bilgisayar ve internet erişimine kavuşmaları için gerekli teşvikleri sağlayacağız.

Bu üç maddenin altını doldururlarsa hemen buradan beyan ve taahhüt ediyorum ki oyumu bu partiye hemen vereceğim. Eminim ki benim gibi bunu yapmak isteyen birçok kişi de olacaktır. Aslolan bunu yapacağını söylemek değil nasılını anlatabilmektir. Ama unutulmamalı, bunu seçim bildirgesine yazmak yeterli değil. Zira AKP, 1990’lı yıllarda okulun kapıları kilitli internet odalarını açtı, sayısını ve kalitesini artırdı. Bir tarafta bu alanda o yıllarda yapılamamış şeyler var diğerinde ise yapılmışları ve siz biz bunu yapmaya talibiz diyorsunuz. “Nasıl” sorusunun cevabı çok önemli.

Konunun siyasi sorumluluğunu doğrudan üstlenecek Bilgi ve İletişim Teknolojileri Bakanlığı’nı kuracağız.

Neden? Bu konuda çalışan birçok devlet kurumu var. Ulaştırma Bakanı var… Bu yapılardan alamadığınız ne var ki konuyla ilgili ekstra bakanlık kuruyorsunuz? Neden zamanında gerçekten gerekliyken kurmadınız? Bütün taşlar yerine oturduktan sonra kurarsak neye yarar?

5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”u yürürlükten kaldıracağız. Bunun yerine uluslararası demokrasi standartlarına uygun yeni bir yasal düzenleme getireceğiz.

Çok önemli bir soru: Bu kanun maddesi ne zaman ve hangi hükümet zamanında konuşulmaya başlandı? Temelini kimin fikirlerinden alıyor? Acaba Hacı Arif Bey’in torunu olan Kayserili bir siyasetçinin emekleri olabilir mi bu yasanın altyapısında?

5746 sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun”u küçük ve orta büyüklükteki bilgi ve iletişim şirketlerinin de faydalanabileceği şekilde genişleteceğiz.

4734 sayılı “Kamu İhale Kanunu”nu bilgi ve iletişim ile ilgili ürün ve hizmetlerin alımlarında gerek duyulan hız ve kapsamlılığı karşılamak üzere değiştireceğiz.

5846 sayılı “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”nu yazılım üreticilerinin telif haklarını korumak ve yazılım ürünlerinin etkin kullanımını sağlamak üzere güncelleştireceğiz.

•5809 sayılı “Elektronik Haberleşme Kanunu”nu tam ve gerçek rekabeti sağlamak üzere değiştireceğiz.

Bu maddelerin açılımlarını partilerden dört gözle bekliyoruz. Adı geçen kanun maddelerinin nasıl ve nereye doğru değiştirileceği konusunda henüz parti sitesinde bir bilgi yok. Ama yakın takipçisi olacağım ve bu konuda bilgiye ulaşır ulaşmaz sizinle paylaşacağım.

Elektronik haberleşme alanında tam rekabet ortamını oluşturarak yurttaşlarımızın telefon ve internet hizmetlerini % 20 daha ucuza almalarını sağlayacak bir projeyi hızla hayata geçireceğiz.

Anlaşılır gibi değil bir madde… Neden yüzde 20 indirim? Neden yüzde 40 değil? Rekabeti nasıl tahsis edeceksiniz? Hangi alanda rekabeti?

Yurttaşlarımızın ülkemizin her yerinden telefon ve internet hizmetlerine erişebilmelerini sağlayacağız.

Yurttaşlarımızın telefon ve internet hizmetlerini istedikleri işletmeciden alabilmelerini, sabit numaralarını kolaylıkla taşıyabilmelerini ve hizmet aldıkları işletmecilerini kolaylıkla değiştirebilmelerini sağlayacağız

İçinde bulunduğumuz bilgi çağında, gençlerin bilişim teknolojilerine erişimine özel önem vereceğiz. Her gence internet erişimi ve bilgisayar sağlayacağız.

Açık Öğretim programlarından yararlanma maliyetlerini düşüreceğiz. Ayrıca internete dayalı uzaktan öğrenme yöntemleri ile derece ve mesleki sertifika programları oluşturacağız.

Zorunlu haller dışında internet ve telefon üzerinden hizmet verecek, yurttaşın imzasına veya beyanına ihtiyaç olması halinde gezici ekiplerle yurttaşın ikametgahına hizmet götüreceğiz.

Başta bakanlar, milletvekilleri ve yerel yöneticiler olmak üzere tüm kamu yöneticilerinin güncel mal bildirimlerini internet ortamında kamuoyunun bilgisine sunmasını zorunlu kılacağız.

Yurttaşlarımız şu anda Türkiye’nin her yerinden telefona erişebiliyorlar. Bu vaatler 1980’li yılların ardından verilmemeye başlandı. Sabit numara taşınması konusunda kesinlikle bir ilerleme olmalı. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi sorun bu değil ki? Ülkenin iletişim altyapısını kim kuracak? Nasıl kuracak, bunu herkesle nasıl paylaşacak… İşte bunların konuşuluyor olması lazım. Şu andaki eksik bu ama muhalif partiler dahi her nasılsa bunu göremiyorlar. Ardından gelen maddeler… Aslında bunları söylememeniz lazım. Bunlar zaten yapılmalı. Tartışılmamalı. Bu maddelerin tartışılması şuna benziyor: “Akşam komşular olarak size oturmaya geleceğiz. Ve kapıda çamurlu ayakkabılarımızı çıkaracağız. Salona bu ayakkabılarla girmeyeceğiz. Biz bu kadar iyiyiz işte…”