Süper Lig yayın ihalesinde savaşın krokisi

Futbol ülkemizin çok önemli bir değeri. Futbolu en çok seyredilebilir kılan ve bu alana kaynak aktaran ise elbette maçların televizyon yayınları.

Önce bir tarihçesine girelim ki nereden geldiğimizi bilelim böylece nerelere gidiyoruz sorunsalına daha iyi cevap verebilelim.

Türkiye şifreli maç yayınlarıyla 1990’lı yılların ortasında tanıştı. O zamanlar farklı kanallar, kulüplerin maçlarını ayrı ayrı almaya çalışırken Futol Federasyonu tek bir havuz meydana getirerek maç yayınlarını topluca satma kararı aldı. O zamanlar Erol Aksoy’a ait olan Cine 5, bu ortamı iyi değerlendirerek altyapısını oluşturdu ve 1996-1997 sezonu yayın haklarına 40 milyon dolar vererek sahip oldu. Bir önceki sezon lige verilen paranın 23 milyon dolar olduğu düşünülecek olunursa bu gelişme tüm kulüplerin yüzünü güldürdü.

O zamanlar halk, şifreli yayınlar ve televizyona para vermek gibi alışkanlığa sahip olmadığı için çok ciddi sorunlar yaşadı. Ciddi protestolar doğdu. Ancak bir şekilde alıştık buna para vermeye…

Bir sonraki sezona 45, ondan sonraki sezona 55 milyon dolar veren Cine 5, bu alanda çok ciddi bir bilgi birikiminin de sahibi oldu. Ancak gerek şirketin yapısının sarsılması, gerekse dışarıdan gelen “bunu biz yapmak istiyoruz” baskılarına dayanamadı: 1998 yılında yapılan ihaleyle o zamanın şartlarına göre çok ciddi bir para veren Uzan grubu, kurduğu Teleon kanalı üstünden bu ihaleye girdi ve senelik 60 milyon dolardan iki seneliğine bu yayınların sahibi oldu.

Ne var ki gerek antenlerinin yaygınlaşamaması, gerekse şirketin yanlış fiyat politikaları yüzünden bu işi götüremediler. O sıralarda Doğan ve Karamehmet Grupları bir ortaklığa giderek Digiturk’ü kurdular. Çok fazla anlaşamayacakları toplantıdaki yüz ifadelerinden belliydi. Çünkü zaten kavgalı iki gruptu onlar. O yıllarda ypılan yeni cep telefonu ihalesine katılmak isteyen Doğan grubunun önüne “mevcut cep telefonu şirketleriyle ortakılğı olanlar katılamaz” şartı konunca belki de hayatının en büyük hatalarından birini yaparak Digiturk ortaklığını bıraktı. Bir de üstüne telefon ihalesinden elenince öyle ortada kaldı.

Digiturk kararlılığını en son 60 milyon dolara biten ihaleye 116 milyon dolar vererek gösterdi. Bu arada halkı digital yayın kutularıyla tanıştırdı. İlk yıllarını öylesine oturaklı ve müşteri memnuniyetiyle geçirdi ki 2004-2008 ihalesinde karşısına ciddi bir rakip çıkmadı ve lig ihalesi ilk gününden o yıllara ilk kez düşerek 94,5 milyon dolara sonuçlandı.

Çok iyi kazanmasının bedelini ağır ödedi. 2008 yılında çıkan ihalede rakipler biraz bastırınca bedel 140 milyon dolara çıktı. Yine öyle ya da böyle idare ettiği 2010 yılı yayın ihalesinde ise devreye video ve yayıncılık işine kafayı bozmuş Tür Telekom girdi. Bütün dengeler altüst oldu. Naklen yayın ihalesi bir anda senelik 321 milyon dolara çıktı. Bu rakamın da her sene artırılması kararlaştırıldı. Bu sene yayıncı kuruluşun ligler için KDV ve yan masraflar dahil 400 milyon dolar ödediği kaydediliyor.

Şurası bir gerçek ki ihalede ne zaman rekabet olsa paralar yükseldi. Ne zaman paralar yükseldiyse bunun yükünü hep yayınları izleyenler çekti.