“Baba ben onlardan daha iyi oynuyorum. Beni neden yeniyorlar?”
Her şey bu soruyla başladı. Aslında ülkede yaşadığımız birçok sorunun temelinde bir çocuğun sorduğu bu soru vardı.
Çocuk 12 yaşında ve yaşıtlarının birçoğu gibi hem bilgisayar, hem tablet hem de konsoldan oyun oynamayı seviyor. Oyunlarını genellikle tüm dünyadan insanlarla karşılıklı oynuyor. İyi oynuyor, farklı düşünüyor. Ama oyunun bazı zamanlarında, haftanın bazı günlerinde, günün kimi saatlerinde yeniliyor. Çünkü bazen karakteri donuyor, hareketsiz kalıyor, tekrar hareket etmeye başladığında ise etrafındaki diğer rakiplerinin onu vurduğunu görüyor. Çünkü ülkemizin internetinde sorun var.
12 yaşındaki çocuğun söylediği aslında hepimizin zaman zaman dile getirdiği bir tespit: Ben daha iyiyim. Tüm dünyadaki insanların çoğundan daha iyiyim. Ama niye onlara yeniliyorum? Eğer 12 yaşındaki çocuğun bu sorununu çözebilirsek eminim ki ülkede yolunda gitmeyen birçok şeyi daha iyi hale getirmeye başlayabiliriz.
Bu sorunun kaynağına inebilmek için Superonline’dan Emre Erdem ile bir araya geldik. Neler oluyor, neyi yapamıyoruz veya daha iyisini nasıl yaparız diye sorduk.
Türkiye’nin bugünkü gündemi nedir? Global bir oyuncu olmak… Bölgesinde etkili bir güç olmak… İstanbul’a olimpiyatı getirmek, mevcut borsayı değiştirip finans merkezlerini bünyesine çekmek, GSMA gibi global kongreleri İstanbul’da yapmak…
Bu globalist gündemi yakalayabilmek için inşaat, enerji ve finans gibi sektörlerin ülkenin önünü açması lazım. Ama tüm bu sektörlerin üstünde bir bilişim ve iletişim sektörü var. Her birini yukarı çekiyor, her biriyle doğrudan alakalı.
Dünya değişti iş modelleri de
Dünyada internetle beraber her şey değişti. Eskiden iş modeli olarak sert piyasa koşullarıyla yapılmış ticaret kullanılırdı. İş yapan kişi, işinin başından sonuna kadar her noktasında yoğun ve etkin kazanç elde etmeliydi. Rakiplerinden daha ucuza, daha yüksek kazançla… Ama o günler bitti. Artık hep birlikte kazanma üstüne dayalı bir ekonomi, herkes için çalışması gereken şirketler geldi gündemimize…
Bu bakış açısı aslında özellikle GSM ve altyapı şirketlerinin bugün içinde bulunduğu durumu çok iyi anlatıyor. Örneğin birisi alta kablo çeksin biz de onu kullanalım diyenler ekonominin çok gerisinde kaldı. Üstünden iki tur geçti elini taşın altına sokan şirketler. Altyapı için herkese yönelik çalışma yapmayanın piyasada yaşaması söz konusu değil. Üstelik atılan taşla elde edilen değer, beklentileri olanlara katkıda da bulunuyor.
Turkcell Superonline’dan Emre Erdem, şirketinin İstanbul’un bir HUB, teknolojinin merkezi olması için tüm adımları attığını söylüyor. Bunun içinde bizzat altyapı yatırımları var, yurt dışından kişi ve kurumların yatırım için Türkiye’ye getirilmesine yönelik yapılan çalışmalar var.
Tata Communications, Deutsche Telekom, Intelliquent… Bu şirketler tüm dünyanın internet alanındaki en büyükleri… Dünya internetinin çok büyük bir kısmı onlara ait. Zaten internete giren içeriklerin de çok büyük bir kısmını da onların ağlarındaki kurum ve kuruluşlar üretiyor. Bu şirketlerin bir ayaklarının Türkiye’de olması, fiberlerinin bir kıllarının Türkiye’den geçmesi hepimiz için çok önemli… İşte Turkcell Superonline bunun için uğraş verdiğini söylüyor.
POP (noktası) kültürü
Bu noktada devreye POP noktaları sorunsalı giriyor. Konunun özellikle burasıyla çok alakalı. POP noktası deyince ne anlamalıyız? Point of presence… Normal şartlarda internet üstünde bir adresten diğerine gidiyor dağlar kırlar bayırlar görüyorsunuz. Eğer bir POP noktanız varsa o saniyeden itibaren dağlar kırlar bayırları görmeden oraya ışınlanmanız ve hayata o noktadan başlamanız söz konusu…
Diyelim ki ülkenizde en çok Youtube kullanılıyor. Varsayalım Youtube’un en önemli sunucuları Seattle’da… Siz buraya bir POP noktası kurarsanız artık Youtube size daha hızlı ve dünyayı dolaşmadan gelecektir. Harika bir şey. Ama bu teknolojinin bir diğer ilginç tarafı da var: Bu bir ışınlanma noktası… Eğer siz A noktasından B noktasına hızlıca gidebiliyorsanız o zaman B noktasındakiler de sizin bulunduğunuz A noktasına süper hızlı bir biçimde gelebiliyorlar. Yani aslında ışınlanma noktasının kimin yaptığı çok da fark etmiyor. Biri yapsın yeter. O zaman “niye biz yapalım” sorunsalı kafalarda dolaşmaya başlıyor tilki gibi…
POP noktalarının en önemli sorunlarından biri regülasyonla ilgili düzenlemeler. Sadece POP noktası regülasyonu değil, ülkedeki regülasyonların tümü. İnsanlar Türkiye’ye gelmek için bu ülkede internete nasıl davrandığımızı, internet sakinlerine ne tür yasaklamaları getirdiğimizi, şirketleri ne kadar serbest bıraktığımızı bilmek isteyecekler. Öyle ya niye sürekli kapatılıp duran internet için bu ülkeye yatırım yapsınlar ki? Burada bizim nasıl vergi aldığımız, vergi verenlere ve vermeyenlere karşı müdahalelerimiz çok önemli…
Kullanıcıları çağıracak içeriğimiz var mı?
Diyelim ki şirketler dünya üstündeki insanları Türkiye’ye ışınlamaya karar verdi. Peki bizim bu kullanıcıları buraya getirmek isteyeceğimiz kadar büyük ve geniş içeriğimiz var mı? İçerik derken sadece Milliyet.com.tr gibi gazeteleri kastetmiyorum. Kendi içimizde hayata geçirdiğimiz uygulamalar, özgün, çeviriden uzak bilgi ve belgeler, satış siteleri, kavga gürültü ve çirkinliklerden kurtarılmış internet siteleri. Buna cevap olarak evet diyebilmemiz lazım. Şu anda diyebiliyor muyuz? Bunu sizin vicdanınıza bırakıyorum. Bence tam olarak bunları söyleyebildiğimiz bir dünyada yaşamıyoruz şimdilik…
Türkiye’de henüz üç çocuk kuşağı gelmeden de yeterince büyük bir nüfusumuz var. Tüm dünya için çok değerli bir kalabalık bu. Bu kitle kendi kendine zaten ciddi bir içerik oluşturuyor giderek daha az okumamıza ve yazacak doğru kelimeleri bulacak kadar fikir sahibi olamamamıza rağmen.
Peki bu bilgileri bandıracak kadar teknik donanıma sahip miyiz? Evet Türk Telekom ve Turkcell Superonline gibi şirketler, eski birkaç şirketin de desteğiyle barındırma konusunu Türkiye’ye çekmeye çalışıyoruz. Ama henüz özlenen aşamada değiliz. Kim ne derse desin.
Fiberin vazgeçilmezi olabiliriz
Biz Türkiye’de sürekli farklı üstünlüklerimizden bahsederiz. Tarihimizde üç kıtaya hakim olmak, Akdeniz’i bir Türk gölü haline dönüştürmek önemli başarılarımızdan biridir. Ülkemizde tüm dünyanın günün birinde ihtiyaç duyacağı madenleri barındırmak da farklı bir özelliğimizdir. Bu arada Rusya’yı sıcak denizlere indirmeyen, Arapları Batı’ya göndermeyen inanılmaz bir stratejik konumumuz var ki bunu fiber dünyasına yansıttığımızda şapkamızı uçuracak bir strateji çıkıyor karşımıza: Biz dünyanın en orta noktasında, fiberlerin kesişme noktası haline gelebiliriz.
Tüm dünyada bir Çin gerçeği var ki oraya giden kabloların bağlantı noktalarından biri olabiliriz. Hemen Güneydoğumuzda inanılmaz sermayeye sahip Arap devletleri var ki onların dünyaya açılmasına birçok açıdan kapı oluyoruz. Aynı şey fiberde neden olmasın? Tüm dünyanın gemilerini taşıyan bir Süveyş kanalı var Mısır tarafında, bunu bilmeyen yoktur. Bu kanalın aslında dünyanın batısı ve doğusunun bilgilerini birbirine taşıyan fiberlerin ender geçiş noktalarından biri olduğunu kimler biliyor? Geçtiğimiz aylarda ve yıllarda defalarca kesildiğini mutlaka duymuşsunuzdur.
Batı tarafı bundan son derece kaygılı. Yeni bir çıkış noktası arıyorlar ve önlerinde onlara sunulabilecek en önemli kolaylıkların başında Türkiye geliyor. Eğer bu hat yedeklenecek veya ağırlığı bir başka yere taşınacaksa bu Türkiye olacak. Ülkenin güneyinden çıkması muhtemel çevre düşmanı kaya gazından daha büyük değer yaratacak bu. Hem ülkemizi hızlandıracak hem de para kazandıracak.
Öyle enteresan bir konumdayız ki biz ellerimizi kavuşturup boş boş otursak bile bize gelecek birçok şirket ve fırsat var. Ama niye ellerimizi bağlayıp boş boş oturalım ki? Hazır tüm dünya bizimle iş yapmak için motive olmuşken… Hazır daha iyi bir ülke olmak için fırsatımız varken…
İnternetin müdürleri arasına girmek
Daha önce de belirttiğim gibi internette kapıları tutan bazı kişi ve kurumlar var… Bu insanlar internet kurulurken ordalarmış. Hani neredeyse internet dediğimiz dünyanın öncesinde onlar gelip yer tutmuşlar ve internet onların üstüne kurulmuş.
Bunun bir haksızlık olduğunu düşünebilirsiniz ama erken girmek, çok fazla kullanıcıya sahip olmak, ana kanalları kurmuş olmak, oyunun kurallarını koymuş olmak çok önemli. Bu kulübün üstünden ya da varlıklarından geçmeden internete girmeniz neredeyse imkansız.
Peki biz bu kuruluşun 15 üyesinden biri olsak veya 16. olsak? Çok güzel olmaz mıydı? Ama bunun için gerçekten çok büyük olmamız ve çabalamamız gerekiyor. Eğer dünya internetinin 16 müdüründen biri olacaksak onlar kadar büyük, onlar kadar yaygın, onlar kadar kullanıcısını düşünen bir yapıya sahip olmamız lazım. Olabilir miyiz? Aslında olup olamayacağımızı bir kenara bırakıp olmalıyız demeli ve bunun üstüne tüm hayat ve çabalarımızı kurmalıyız. Başka yolumuz yok gibi duruyor…
Sonuç bildirgesi
Sözün özü, hepimizin hayatında oynadığı bir bilgisayar oyunu var. Elimizden geldiğince iyi oynamaya çalışıyoruz. Benim oğlum iyi oynadığı halde zaman zaman networkteki sorunlar yüzünden yeniliyor. İnternetin olması gerektiği gibi olmaması ve oyun sunucularının yurt dışında olması yüzünden tek yenilen o mu? Bence değil ama siz farkında olmayabilirsiniz..
Ne olsun derseniz birkaç küçük noktada özetlemeye çalışalım isteklerimizi:
-
Bu ülke, internetin altyapısını ülkesine adam gibi kurmalı
-
Bu ülke internetin en tepe adamlarını bu ülkeye getirmeli
-
Bu ülke hem internete giren kullanıcılarının getireceği vergilerle para kazanmalı hem de vücudu içinde dolaşan bilgiyi taşımaktan
-
Bu ülke herkesi buraya getirebilmek için adam gibi kural ve kanunlar koymalı, yasak getirmemeli, 3 vergi alacak diye 8 paralık işleri geri çevirmemeli